Details
Nothing to say, yet
Big christmas sale
Premium Access 35% OFF
Details
Nothing to say, yet
Comment
Nothing to say, yet
In the first part of the program, the topic is the 2023 elections. Recep Tayyip Erdogan won with 52.18% of the votes, while Kemal Kilicdaroglu received 47.82%. Kilicdaroglu made a speech after the election, stating that they will continue the fight and not resign. Meral Aksener also gave a speech, emphasizing that they received the same amount of votes as in the previous election and that they need to consider this. There were criticisms about the opposition's strategy and tactics. Erdogan celebrated his victory and focused on Istanbul in his speech. There is a need for change in the opposition, as they have been getting similar results in elections. The polarization between the two sides is causing a deep divide in the country. The opposition needs to reach out to different media channels and engage with the people. The strategy of relying on social media and rallies is not effective. The opposition should focus on economic issues and freedom instead Genç bir gündemin ilk bölümüne hoş geldiniz. İlk bölümdeki konumuz seçim 2023 ben Fikret Özlement. Tekrardan hoş geldiniz. Biliyorsunuz ki yapılan geçtiğimiz günlerdeki cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan oylarının %52.18'ini, Kemal Kılıçdaroğlu ise %47.82'sini aldı. Bu süreçte cumhurbaşkanlığını ilan eden İSK'nın geçici sonuçlarına göre Recep Tayyip Erdoğan'ı buradan ben de kutluyorum, tebrik ediyorum. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum ben de. İlk konumuz seçimden sonra yapılan açıklamalar. İlk önce Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklamaya gireceğiz. 9.30 civarında Kemal Kılıçdaroğlu seçim gecesi sahneye çıktı. Ve kazandık bağsında bir açıklama yaptı diyebilirim neredeyse. Yani Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını şöyle yorumlayabiliriz aslında. Yola devam edeceğiz dedi. İstifa etmedi. Aslında dışarıda böyle bir protesto tepkileri olmuştu Kemal Kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi gününde. İstifa talepleri olmuştu özellikle gençlerin ama bunlar pek dinlenmedi. Sonrasında salonda da hatta bir sürü bağıran, çağıran, Kılıçdaroğlu halkın umudu diye bağıran genç insanları, CHP üyelerini gördük salonda. Elbette ki bana kadar ise bu açıklama çok mantıklı, rasyonel bir açıklama değildi. Çünkü neticesinde burada kaybedilmiş bir seçim olduğunu belirtmek istiyorum. Şimdi kısaca hepsinin üzerinden geçelim sonra hep birlikte bu konuşmaları ve açıklamaları ele alalım istiyorum. Kılıçdaroğlu'dan sonra Meral Akşener kürsüye çıktı İYİ Parti Genel Merkezi'nde. Ve Kılıçdaroğlu'nun davetiyle, vurgularıyla bir konuşma yaptı. Ve bu konuşmada bence Kılıçdaroğlu'ndan farklı olarak en önemli nokta Meral Akşener şöyle bir şey söyledi. Biz dedi seçmen bize bir mesaj vermiştir, geçen seçimde aldığımız oyla aynı oyu aldık ve bunu düşünmemiz gerekiyor. Yani şapkamızı önümüze koyup düşüneceğiz dedi Meral Akşener. Aynı zamanda da ben bunu birazcık bir strateji eleştirisi olarak da okudum. Özellikle DEVA ve Gelecek Partisi ile alakalı Sayın Kılıçdaroğlu'nun davetiyle, Sayın Kılıçdaroğlu'nun davetiyle gibi arda arda bu şekilde cümleler kılması bence bir ima barındırıyordu kendi içerisinde diye düşünüyorum. Ümit Özdoğan'da şöyle bir açıklaması oldu bence çok önemli bir açıklama bu da. Ümit Özdoğan şöyle bir şey söyledi. Stratejide yapılan hata taktik ile ancak bu kadar düzeltilebilir dedi. Üç gün kala bu protokolü imzaladık, üç gün içinde de elimizden geleni yaptık dedi. Ama asıl önemli olan kısım burada bu strateji ve taktik kısmı. Buna daha farklı bir yerde değinebiliriz. Ardından Erdoğan çıktı ve konuşmasında özellikle gene galibiyeti kutladı, bir balkon konuşması yaptı. İlk kez Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleşti bu balkon konuşması. Özellikle bu konuşmada İstanbul vurgusu Erdoğan'ın bana kalırsa göze çarptı. Hem kendi evinin önünde yaptığı, kısıkla da yaptığı konuşmada orada daha çok vurguladı. İstanbul'u da alacağız şeklinde demeçleri vardı. Ardından da seçmeniyle beraber orada müthiş bir kalabalıkla beraber bir konuşma yaptı. Konuşmanın belli yerlerinde birazcık daha yumuşak mesajlar olsa da gene bir kısmı çok ciddi derece sertti. Özellikle bu muhalefet üzerine yaptığı terör eleştirisine devam ediyor Sayın Erdoğan. Onu burada görebiliyoruz. Hatta kalabalık arasında selo ve idam gibi sloganlar da sürekli olarak yükseldi. Bununla alakalı bunları aktarabildik. Buraya kadar benim için geceyle alakalı önemli açıklamaları sizlere aktardım. Elbette Derviş Bahçeli'nin mesela açıklaması vardı. Onun ve diğer bazı siyasi liderlerin açıklamalarını okumadım. Ama burada bana göre en önemli açıklamalar özellikle bu dört liderin yapmış olduğu açıklamalardı. Gelecekle alakalı. Şimdi şu konuya gelmek istiyorum. Muhalefetteki değişim zorunluluğu, muhalefette değişim gerekli mi, muhalefette değişim gerekli mi değil mi gibi bir sürü şu anda soru var ortada malumunuz. Şimdi 21 yıllık bir Erdoğan iktidarından bahsediyoruz şu anda. Ve Erdoğan tekrar seçildi. Aynı zamanda da meclis çoğunluğunu da Cumhur İttifak'a aldı. 322 tane milletvekili çıkardı Cumhur İttifak'a. Ve bu oran, bu koltukta ise yarısından fazla yatak kabul ediyor mecliste. Muhalefetle alakalı yapılması gereken en önemli eleştiri elbette ki bu seçimde gene benzer bir oy oranında kalınması. Yani 2014 seçimlerinde de, 2018 seçimlerinde de, 2023 seçimlerinde de aşağı yukarı 0-5 aşağı 0-5 yukarı gibi bir oyuna oldu muhalefet tarafında. Şimdi buna baktığımızda ben genel bir muhalefet biloğu olarak değerlendiriyorum bu bahsettiğimiz şeyi. Erdoğan'ın oy oranları da doğal olarak aynı oranlarda hep seyrediyor. Ve Erdoğan'ın oyunun aslında düşmediğini görüyoruz biz. Ne kadar AK Parti'nin oyu düşse de Erdoğan'ı burada halk farklı bir konuma koyuyor. Ama bu demek değil ki Erdoğan'a oy veren halk hiç Erdoğan'dan kopmuyor. Halbuki aslında seçim öncesinde hatırlayın özellikle seçimden böyle bir 6 ay önce gittiğimizde inanılmaz bir kararsız seçmen vardı. Hatta bu kararsız seçmen partiler arasında bakıldığımızda 3. parti konumuna geliyordu. Yani bu sadece muhalefetten kopan bir kararsız seçmen değil de hatta bu kararsız seçmenin çoğunluğu araştırmalardı. Gördüğümüz gibi iktidar seçmeninden kopan bir kararsız seçmen vardı bu noktada. Yani Erdoğan oy vermek istemiyor ama kendisini diğer adaylara da hiç yakın görmüyordu. Tam olarak böyle bir süreçte de aslında muhalefette bir tartışma başladı. Aday kim olacak tartışması. Aylarca bu tartışma süre geldi ve işin en sonunda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adaylığını Mart ayının başında ilan etti. Ondan sonra giden süreçte muhalefet bir strateji yürüttü. Özellikle sol bloğu tam anlamıyla bir konsolide etmeye çalıştılar. Ama ne yazık ki şunu gördük ki evet gerçekten de YSP seçmeni, HDP seçmeni özellikle ilk turda tam anlamıyla sandığa gitti. Ve hepsi Kılıçdaroğlu'na oy verdi neredeyse. Ancak özellikle İç Anadolu'da, Karadeniz'de, Doğu Anadolu'da, AK Parti'nin kuvvetli olduğu yerlerde muhalefetin neredeyse hiçbir varlık gösteremediğini biz gördük. Ki bu senaryoyu biz kaç yıldır yaşıyoruz artık bunu biz düşünün istiyorum açıkçası. Yıllardır aynı senaryoyu yaşıyoruz. Burada en önemli olan şey bu düzene itiraz edilmesinin şart oldu bana kalırsa. Özellikle muhalefet bloğuna itiraz edilmesi şart. Zaten seçmen aslında genel olarak bakıldığında şu anki mevcut iktidar yönetimine bir isyan ediyor. Aslında oradan kopuyor ama diğer taraftan da kendine yakın kimseyi bulamadığı, göremediği, ikna edilemediği için aslında ya sandığa gitmeyi tercih ediyor ki bu çok büyük bir kitle değil. Ya da tekrardan Sayın Erdoğan'a ve AK Parti ve Cumhur İttifakı'ndaki herhangi bir partiye giderek oy veriyor. Şimdi nasıl ikna edilsin diyecekler olabilir burada böyle bir soru gelebilir. Hatta bunun üzerine şöyle bir tez de sunulabilir. Yani bütün kaynaklar iktidarın elinde değil mi? Evet gerçekten de öyle bir durum olduğunu elbette ki söyleyebiliriz. İktidar gerçekten bütün kaynakları sahip. Bütün parasını seçim için kullanıyor. Çok ciddi bir propaganda bütçesi ayırıyor. Bakanları milletvekili adayı yaptı bu seçimde. Onlar çıktı sokaklarda dolaştılar. Propaganda yaptılar. Her yerlere reklam verildi. Her yerde pankartlar vardı. Sürekli mitingler yapıldı. Gibi gibi gibi işte tırlarla dolaşıldı. Onlar yapıldı. Bunlar alındı. Ve tabii ki buradaki en önemli etken aslında medya gücü. İktidarın çok ciddi bir şekilde elinde bulundurması. Ve tam bir otokratik yönetim anlayışının da burada ortaya çıktığını görebiliyoruz. Bunun çok net bir yansıması budur. Ancak ben buna şöyle itiraz ediyorum ki muhalefet zaten bunun böyle olduğunu biliyordu. Yani muhalefet zaten bunu biliyordu. Hani burada hiç su götürmez bir gerçek var. Ve bu konuda da zaten muhalefet stratejisinin de aslında buna göre çizmeye çalıştı. Ama doğru çizdi mi ne yazık ki çizemedi. Çünkü bana kalırsa burada yapılacak şey yapılan şeyden çok daha basitti aslında. Yani muhalefet sosyal medya üzerinden çok ciddi bir propaganda yaptı. Ve önemli bir kitleyi de bu süreçte konsolide etmeyi başardı. Yani iktidar kendi kitlesini ciddi anlamda konsolide ettiyse bir diğer tarafta da muhalefette aynı şekilde kendi kitlesini aslında konsolide etmeyi başardı. Ve bu kitleyi özellikle ilk turda ciddi bir şekilde sandığa götürdü. Fakat bu durum geçen seçimlerdekine çok benzer bir sonucu gene ortaya çıkardı. Yani yıllardır aslında muhalefet aynı şeyi yapıyordu. Benzer aday tercihleri, aslında iyi teşkilatlanamamanın getirdiği tuhaf propaganda süreçleri gibi gibi birçok örnek verebiliriz. Yani muhalefet bu süreçte gene tam anlamıyla bir yankı odasına sıkıştı kaldı. Sosyal medyada çünkü biliyorsunuz ki filtre balonu dediğimiz bir durum var. Ve bu durumun aslında getirdiği şey sizin söylediklerinizin işte tam anlamıyla bir yankı odasında yankılanması. Yani kendi seçmeniniz zaten onları görüyor, diğer seçmenler onları görmüyor. Zaten sizi destekleyecek insanlara ulaşıyorsunuz ama sizi desteklemeyen veya sizi tanımayan, bilmeyen, kararsız insanlara ulaşamıyorsunuz. Bu böyle bir şeyin yolunu açmış oldu aslında. Anlıyorum belki genç seçmene setlenme gibi bir amaç vardı burada. Hatta bu sosyal medya propagandası bana kalırsa genç seçmene Kılıçdaroğlu özelinde bu kadar konsültü edebildi özellikle son dönemlerde. Ama çok ciddi anlamda ulaşılamayan bir genç seçmende vardı. Ve bu seçmen istemeye istemeye bir kısmı oy verdi, bir kısmı da sandığa gitmedi. Yani bu tespiti çok net bir şekilde yapmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü stratejideki bana kalırsa en büyük hata televizyonlara çok önem verilmemesiydi bu süreçte. Elbette ki medyanın büyük bir çoğunluğu iktidar medyası ve işte muhalefete bu kanallarda hiç yer vermiyorlar. Hatta gördüğünüz gibi işte orada Kılıçdaroğlu'nun seçmenin sansürlenmesi, reklamını yapmayalım vesaire denmesi A Haber'de. Bunlar çok komik durumlar gerçekten. Yani trajikomik desem daha doğru olur herhalde. Yani çok tuhaf bir durum. Fakat muhalefet bütün bunlara rağmen televizyonlarla belli bir medya örgütüyle aslında bu propagandayı yapabilirdi. Elbette ki muhalif kanallara çıktılar. Kendi ellerinde bir sürü medya organı var. Buralarda çıkıyorlar ama buralarda aslında bir yankı odası oluyor. Fakat halen işte Habertürk gibi, CNN Türk gibi elbette ki tarafsız olmayan ama muhalefete de yer veren kanallarda çıkabilirlerdi. Yani buralara çıkmakta çok özen göstermelilerdi bence. Mesela Fox'a da daha çok çıkabilirlerdi. Özellikle ikinci tur döneminde fark ettiyseniz zaten o Bay Kemal'in tahtası vesaire gibi sosyal medya propagandalarını tamamen bir kenara bırakıp sürekli olarak televizyona çıkıp sahada görev yapmaya çalıştılar bütün bu süreçte. Peki bu süreç muhalefeti daha iyi bir yere götürdü mü ikinci turda? Gördüğümüz kadarıyla götürmedi. Çünkü burada da aslında çok ciddi derecede bir ikilik ortaya çıktığını gördük. İlk turda yani milliyetçi seçmeni aslında tırnak içinde daha düşleyici bir politika yürüten altılı masa. Şimdi onu bilebilirsiniz ki milliyetçi söylemleri de var. Ama arkadaşlar şöyle bir şey söyleyeyim size. Bu iş böyle olmuyor. Yani sizin öne çıkardığınız şeyler vardır. Ve bu öne çıkardığınız şeyler üzerinden görürsünüz. Yani muhalefet ne dedi mesela? Özellikle ekonomi dedi. Özgürlükler dedi. İşte hukuk düzeni dedi. Bunlara vurgu yaptı. Elbette ki çok güzel şeyler bunlar. Ama demek ki bu yöntem işe yaramıyor. Yani halka bunu anlatamadılar. Özellikle dediğim gibi bu metropol ve işte Anadolu'daki daha kırsal kesimdeki ekonomik durumlar arasındaki farkı da iyi algılamak lazım. Yani sizin İstanbul'da hissettiğiniz enflasyonla Anadolu'daki enflasyon aynı şey değil. Gerçekten değil. Yani bir kere bunu düzgün bir şekilde tespit etmek lazım. O yüzden de hani bu klasik bir kültür lafı var ya demir tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur diye. Hem daha tam olarak ben o noktaya geldiğimiz açıkçası birçok yerde düşünmüyorum. Ve bu ekonomiyi bu şekilde anlatmakla da bir şeylerin değişebileceğini düşünmüyorum. Hani diyeceksiniz ki sadece işte televizyonda mı yapılabilirdi? Elbette ki hayır. Halkın içine girmek çok önemliydi burada. Özellikle Anadolu'dan bahsediyorum. Bakın ikinci tur öncesinde burada çok ciddi bir strateji değişikliği gördük. Sürekli işte miting yapmak yerine işte Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu daha halkın içine indiler. Oralarda gezindiler. Oralarda dolaştılar. İnsanlarla birebir iletişim kurdular. Çünkü ne yazık ki mitingler de bir yankı odası haline giriyor bu durumda. Yani siz miting yaparak zaten mitingleriniz televizyonda yayınlanmıyor. Yani muhalif kanallar dışında yayınlanmıyor. E muhalif kanallar da yankı odası, mitingler de yankı odası. E o zaman ne oluyor? Gene 2014, 2018, 2023 bu üç seçimde de aynı oy oranını görüyoruz. Çünkü burada bir strateji değişikliği yok. Çünkü CHP gerçekten Anadolu'da, iç Anadolu'da, Karadeniz'de, Doğu Anadolu'da çok kötü bir şekilde örgütleniyor. Ya da işte AK Parti çok daha iyi örgütleniyor diyeyim muhalefete göre. Ama bu çözülebilirdi. Ne yazık ki çözülemedi. Bütün bu süreç boyunca 5 senedir. Demek ki bunun üzerine çok ciddi çalışmalar yapılmadığını tespit etmek gerekiyor. Sosyal medyada gördüğüm bazı şeylere de şöyle bir eleştirim olacak. Böyle bir eleştiri yapmak durumunda hissediyorum kendimi. Özellikle bütün bu süreç boyunca Aziz Nesin, Türkiye'nin %60'ı aptaldır falan kabul edelim bunu gibi söylemlerini alıp yayanlar, işte bunun üzerinden iktidar seçmeni eleştirenler, onu vurmaya çalışanların aslında çok saçma bir şey yaptıklarını düşünüyorum. Yani tam olarak arkadaşlar bir kutuplaşmanın bir neferi haline giriyorsunuz. Yani Türkiye'de artık iki farklı millet var bile diyebiliriz. Çünkü bu milletin birbirleri... Yani bu bir etnik köken ayrımı değil yani bu iki milletten bahsettiğim. Veya bir inanç ayrımından bahsetmiyorum. İnsanlar gerçekten farklı hayatlar yaşıyorlar, farklı yaşam tarzları benimsiyorlar. Yani ne izledikleri diziler aynı, ne izledikleri haber programları aynı, ne aileleriyle işte aralarında kurdukları ilişki tarzı aynı. Yani her şeye farklı olan iki farklı toplum var. Ve aslında bu derin kutuplaşma da tam olarak işte buna yol açıyor. Yani Türkiye'de iki adaylı bir seçim olsa bile insanların %85'i gibi boy kullanıyorlar. Yani bunu bir araştırmanızı öneririm bu duruma. Çünkü bu durum gerçekten bir demokrasi için aşırı tuhaf bir durum. Ki Türkiye'ni zaten şu anda seçimli bir otokrasi olarak nitelendirebiliriz. Yani akademik olarak da artık bu şekilde nitelendiriliyor Türkiye'deki rejim. Bir taraf öbürüne işte gerizekalı, salak, cahil gibi tırnak içinde kelimeler kullanırken, öbür taraf da o tarafa sen işte teröristsin, sen şöylesin, sen şunun adamısın, PKK'cısının dinlenme gibi böyle eleştiriler getiriyor. Ve aslında bu bizim halkımızı tam anlamıyla bir kutuplaşmaya doğru çürüklüyor. Aslında bu kutuplaşmanın tam ortasında olduğumuzu söylesek de pek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Fakat bu Ariznes'in olayına ben çok takıldım. Hatta bir şey anlatmak istiyorum. Eminim aranızdan birçok kişi bunu biliyordur. Ama Ariznes'in biliyorsun madımak olayları oldu Türkiye'de, Sivas'ta, 90'lı yıllarda. Ve madımak olaylarında Ariznes'in biliyorsunuz Türkiye'nin birçok entelektüelleriyle beraber oraya bir aslında imza gönüyor bir şey için, bir festival için. Pir Suslan Abdal etkinlikleriydi yanlış hatırlamıyorsam. O yüzden Sivas'a gidiyor, orada işte kitap imzalıyor, insanlarla konuşuyor, görüşüyor, ediyor. Ondan sonra da Ariznes'in aslında o dönemlerde yazdığı bir şey yüzünden Ariznes'ine karşı bir tepki oluyor. Neyse yani madımak olaylarını ben size anlatmayayım. Sonuç olarak bu işte entelektüellere karşı Ariznes'in de içinde bulunduğu bir saldırı oluyor orada. Ve bu insanlar otele kaçırılıyorlar bir tane. Sonra bu otel yakılmaya başlanıyor. Yakın bu oteli, yakın bu otelde insanlar bağırıyorlar, çağırıyorlar. İşte öldürelim onları, edelim, şöyle yapalım, böyle yapalım gibi işte birçok laf söyleniyor o gün. Ve Ariznes'in oradan zar zor kurtuluyor aslında. İşte bir polis çıkıyor, hatta onu merdivenli yukarıdan almaya çalışıyor. Halk ciddi anlamda tepkili. Ve o saniyelerde aslında, o dakikalarda diyeyim, kimse, yani o dönem işte artık valisi, jandarma komutanı, belediye başkanı, kimse bu konuyla alakalı hiçbir şey yapmıyor. Yani oradaki kalabalığın dağılması bir türlü engellenemiyor. Hiçbir polis müdahalesi yapılmıyor ki hani o dönemlerde aslında ne polis müdahaleleri ne şeyler Türkiye'de görüldü. İnsanlar hani nasıl durumları sürüklendiler o dönemlerde. Bunların hepsini biliyoruz ama ne hikmetse Sivas'da o olaylarda hiçbir müdahale edilmedi. Hatta Ariznes'ini oradan kurtarmaya çalışan, merdivenli alan polis memuru sonrasında arabanın üzerine Ariznes'ini aşağı doğru attı. Ariznes'in o gün neredeyse ölüyordu. Peki bilin bakalım, o dönemin Sivas belediye başkanı, pardon Sivas valisi kimdi? Temel Karamoğluoğlu'ydu. Şimdi Temel Karamoğluoğlu nerede? Altılı Masada oturuyor değil mi? Peki sizce Ariznes'in bu dediği %60, %80 vs. verdiği aptal oranları sizce şu anda kimin için geçerlidir? Bunu da bir sorgulamanızı istiyorum ve diliyorum. Paylaşan insanların bunun sorgulamasını biliyorum burada. Yani eleştirilecek konumda olan insanlar burada. Elbette ki politikalarının dolayı öncelikle eğer karşıysanız iktidarı eleştirebilirsiniz. İktidar partisini, ülkeyi yönetenleri eleştirebilirsiniz. Ve onun yerine geçebilecek siyasi partileri destekleyebilirsiniz burada. Bu şekilde Türkiye'de bir iktidar değişikliği olabilir. Fakat şu anki yöntem çok daha farklı ve ilginç görünüyor benim anladığım kadarıyla. Çünkü 21 senedir bir iktidarını sürdüren Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti. Bir diğer taraftaysa 13 yıldır ana muhalefette olan Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni görüyoruz. Ve bütün bu süreçte oy oranlarına da baktığımızda aslında Cumhuriyet Halk Partisi'nin hiçbir şeyin değişmediğini, her şeyin aynı şekilde devam ettiğini, sürekli aynı hataların yapıldığını, her seçime benzer propagandalarla girildiğini ve bunların hiçbir işe yaramadığını görüyoruz. Demek ki burada değişmesi gereken şey sadece iktidar değil. Muhalefetin de değişmesi gerekiyor. Çünkü insanlar oy verirken kendi görüşlerine göre verirler. Vermeleri gerekir. Sizin dünya görüşünüze hangi siyasi parti uyuyorsa ona oy verirsiniz. Bu iş mantık olarak böyle olması gerekir. Ama Türkiye'de şu anda böyle işlemiyor. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi 6'lı masa, Cumhuriyet Halk Partisi bunu 2010'dan beri yapıyor, özellikle onun üzerinden söyleyeceğim ama seçmeni korkutarak sürekli kendine oy verdiriyor. Ve bu %10'luk seçim barajı şu anda %7'ye indi biliyorsunuz. Diğer partilerin de çıkmasını büyük ölçüde engelliyor. Çünkü Muhalefet Partisi'nin eline özellikle, bütün partilerin aslında, özellikle AK Parti ve CHP için söyleyeyim, şöyle bir propaganda malzemesi veriyor ki, bakın bize oy verin, işte bize oy vermezseniz oyunuz boşa gider. Özellikle muhalefet bunu yapıyor, işte bize oyunuzu vermezseniz oyunuz iktidara gider. Başka partileri tercih ederseniz oyunuz iktidara gider, o yüzden oyunuzu bize verin. Diye aslında insanları korkutuyorlar. Halbuki bugün ittifaklı bir sistem var. Eğer ilkeler ışığında bir ittifak kurulursa ve buna da muhalefet müsaade ederse, diğer muhalif sesleri baskılamazsa, şöyle söylemler çıkıyor mesela, muhalefete muhalefet edilecek zaman değil. Böyle bir şey olur mu yani? Savaş mı yapıyoruz arkadaşlar? İktidarla muhalefet savaşıyor, ne yapacağız yani? Tüfeklerimizi mi alacağız yani bu iki taraflı bir savaş falan? Böyle bir şey değil ki. Herkes kendi görüşünce bir partiyi savunabilir. Herhangi bir kişi çıkıp, hukuk şartları nasıl uygun görüyorsa o şekilde partisini kurar. Kırk ilde teşkilatlanır ve seçime girer. Kimse de buna karışamaz. Ama ne yazık ki bugünkü muhalefet medyası da altılı masa dışındaki hiç kimseyi seçim dönemi boyunca muhalif kanallara çıkarmadı. Bana kalırsa bu da çok büyük bir demokrasi düşmanlığıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bu kadar demokrasiyi savunuyorsa gereğini yapsın. Bu kanalların kontrolünün kimde olduğunu hepimiz biliyoruz herhalde. Nasıl yorum yaptıklarını da dinliyorsunuzdur. Benim gözüm artık klasikleşti. Hiç farkı yok diyoruz. Gerçekten öyle. Gerçekten öyle bir konuda geldik Türkiye medyasında. Türkiye medyasında da bir kutuplaşma var. Elbette ki bunun büyük bir çoğunun iktidarı da. Ama bu kutuplaşmayı çok net bir şekilde görebiliyoruz. Ve değişimin anahtarının da ben bu olduğunu düşünüyorum Türkiye'de. Bütün muhalif seslerin çıkmasına izin verilirse ancak o zaman bir iktidar değişikliğinden biz bahsedebiliriz. Ancak o zaman bir yeni Türkiye hayalini biz burada konuşabiliriz. Yani burada mesele sizin görüşünüzü destekleme yani. Oy vermemenizdir. Demin verdiğim aslında bu ikinci turda %85 katılım örneği Türkiye'nin kutuplaşmasının tam olarak bir böyle nasıl desem böyle son imzasıdır gibi diyebilirim. Böyle damgasıdır yani. Çünkü başka hiçbir yerde gerçekten otokratik ülkeler dışında gerçek demokratik ülkelerde böyle bir şey göremezsiniz. Bu mümkün değildir. Çünkü iki adayın dediğim gibi toplumun işte bütün düşüncesini, fikir dünyasını vesairetini karşılaması mümkün değildir. Yani şunu söylemek istiyorum ki işin önünde. Bir taraf işte öbür tarafı terörist diyor ya onlara söylemek istiyorum. Öbür taraf arkadaşlar terörist değil. Diğer tarafa da şunu söylemek istiyorum ki öbür taraflar da gerizekalı ve cahil değiller. Yani cahil insanlar elbette vardır. Yani teröristler de vardır. Ama bunu bir kitlenin üzerine yıkmak bak siz cahilsiniz gerizekalısınız, bak siz teröristsiniz demek yani tam bir akıl tutulmasıdır. Ben böyle düşünüyorum. Şunu da unutmayalım ki nasıl ki iktidar veya devlet kimsenin malı değilse sadece halka ait bir şeyse aynı şekilde siyasi partiler de böyledir. Siyasi partiler de halkın partileridir. Hele ki mecliste bulunan biliyorsun siyasi partiler hazineden destek alıyorlar. Yani barajı geçen partiler miydi? Onu tam hatırlamıyorum kusura bakmayın. Hazineden belli bir destek alıyorlar. Ve bu paralar da bizim vergilerimiz aslında. Yani şöyle düşünmeyin işte AK Parti, CHP, MHP bu onun, bu şunun, bu onların partisi. Bunlar terörist, bunlar salak, bunlar şey değil düşünmeyin diye söylüyorum bunu. Yani aslında AK Parti de sizin partiniz. Çünkü sizin verdiğiniz vergiyle AK Parti propaganda yapıyor. CHP de sizin partiniz. Çünkü CHP de sizin verdiğiniz vergiyle propaganda yapıyor. Yani bunu anlamak lazım. Hepsi bizim partimiz, hepsi halkın partisidir. Yani devlet nasıl Recep Tayyip Erdoğan'ın tapulu malı değilse CHP'de Kemal Kılıçdaroğlu'nun tapulu malı değildir. Gerektiğinde her yerde değişiklik olması gerekir. Ve değişiklik olacaksa değişiklik rüzgarının her yerde esmesi gerektiğini ben şahsen düşünüyorum. Bu seçimde başarısız olan muhalefettir. İktidar, bana kalırsa özellikle Recep Tayyip Erdoğan üzerinde çok başarılı bir propaganda dönemi yürütmüştür. Şimdi böyle başarılı deyince de bana kızacaksınız, biliyorum. Diyeceksiniz ki yani işte terör montaj videoları yayınladılar. Haklısınız arkadaşlar, çok haklısınız. Bunlar çok üzücü şeyler gerçekten. Ben de çok üzülüyorum izlediğimde. Ama buna karşı bir şey oluşturmak lazım. Ve bunu her kesime yaymak, yayabilmek lazım. İnanın bana böyle bir şey oluşturulabilir. Yani şöyle düşünmeyin, bu da olmadıysa, bu sefer de yapamadılarsa demek ki kimse yapamaz, hiçbir şekilde olmaz. Hayır. Muhalefet hatalar yaptığı için bu oldu. İktidarın zaten böyle şeyler yapacağını muhalefet biliyordu. İbrahim Kılıçdaroğlu kendisi o montaj videolar yayınlanmadan 5-6 gün önce çıkıp bunlar deepfake videolar yapıyorlar diye kendisi söylemedi mi? Bu işte artık istihbarat mıdır nedir bunları kendisi almadı mı? Bunlar biliniyordu arkadaşlar. Bir şeyler yapılabilirdi. Diyorum ki bakın 3 seçimdir, 3 Cumhurbaşkanı seçiminde de aynı oy oranı alınmış ve Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmiş. Lütfen bunu bir düşünün. Yani şu açıdan başarılı bir propaganda demeye çalışıyorum ki aynı oy oranı muhafaza etti. Çünkü Erdoğan şunu biliyordu ki, yeni gelecek seçmen dışında mevcut seçmenden başkalarını ikna etmesi çok mümkün değildi Erdoğan'ın. Ve bunu bilerek oyunu muhafaza etmek üzerine bir propaganda yaptı Erdoğan. Yani bu başarılı oldu. Yanlış anlamayın sakın bu söylediğimi. Ve şunu da unutmayın ki halka rağmen hiçbir şey yapılamaz. Eğer siz tepki gösterirseniz bir şeylere, eğer hep beraber bir tepki gösterirsek inanın bana her şeyi değiştirebiliriz. Ama bunun önceliği şöyle düşünmeyin, işte ben kendim bir şey desem buna ne olur ki kimse demiyor demeyin. Herkes kendince bir duruş almalı ki bu yayılabilsin. Siz kendi duruşunuzu alın, işte kendi yorumlarınızı, kendi eleştirilerinizi yapın ki çevrenizdekiler de en azından bunu bir düşünsün. Yani bu yankı odalarından, filtre balonlarından çıkmanız gerektiğini düşünüyorum. Bunu söylemiştim zaten, notlarıma bir bakıyorum da. İktidar bir ülkede değiştirse gerçekten muhalif görüşlerin kendilerini görebildiği partilerin olması gerekir. Şimdi bu da çok doğru bir şey. Dediğim gibi siz kendi görüşünüze göre oy verin. Ve bu bireysel duruş meselesiyle alakalı bir şey daha söylemek istiyorum ki her şey kendinizden başlar arkadaşlar değil mi? Mesela bugün çevreyle alakalı dünyada bir islim problemi var ve bununla alakalı yeterli çözüm üretilmiyor mesela. Dünyada yeterli şeyler yapılmıyor. Bir sürü insan protesto yapıyor. Hatta birçok insan protestolara gülüyor falan. Yani şimdi bununla mı uğraşılır diyorlar ama buna da katılmıyorum, o ayrı bir konu. Ona başka bir zaman girelim. Ama şunu demek istiyorum ki değil mi? Mesela çevreye karşı da bir sorumluluk alacaksanız kendinizden başlamalısınız. En başından işte ben artık bu konuda daha sorumluluk sahibi bir insan olacağım diyorsanız o kadar çöp atmayın artık. Değil mi? Ne bileyim işte bir şey yapmayın. Ne bileyim işte karbonhayat izninizi azaltmak için bir şeyler yapın. Ne bileyim suyu az kullanın. Oradan tasarruf edin değil mi? Kendi hayatınızda bir şeyleri değiştirmeden kendi bakış açınızı, kendi yorumlarınızı, kendi duruşunuzu korumadan veya değiştirmeden ne yazık ki hiçbir şey olmayacaktır. Olan sizin bireysel duruşunuz. Kitlelerle beraber olmayabilirsiniz. Bunun inanın bana hiçbir önemi yok. Ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne de buradan son bir çağrı yapmak istiyorum ki demokrasiyi savunuyorsanız kendi partinizde gereğini yapın ve kurultaya gidin diyorum. Geçen sene normalde Temmuz 2022'de kurultay olacaktı. Ama işte seçime gidiliyor diye kurultal yapılmadı. Halbuki bu da çok saçma bir şey. Bir sene var niye kurultay yapmıyorsun? Arkadaşım demek istiyorum burada. Ama lütfen bu sefer yapın. Bu sene Temmuz'da kurultay var. Haziran ayında İYİ Parti'nin kurultayı var. Bunları da merakla bekleyeceğiz. Merakla bunları da takip edeceğiz. Sonrasında zaten hep beraber gene bu konular üzerine konuşuruz. Finale gelmeden önce en önemli konuya benim için değinmek istiyorum. Burada deprem konusu. Deprem konusunun neyine değineceğim? Onu da açıklayayım. Depremle alakalı bir yazı yazmıştım. Medium.com Fikret Özlevent'ten ulaşabilirsiniz. Aşağıda linkini bırakırım. Profilimden görebilirsiniz sitenin linkini. Şunu söylemek istiyorum depremle alakalı. Özellikle ilk tur seçiminden sonra şöyle cümleler kurulmaya başlandı. İşte deprem bölgesine yaptım ve yardımlar haram olsun. Şöyle olsun, böyle olsun. Diye açıkçası saçma sapan insanlık dışı tuhaf tuhaf yorumlar yapılmaya başlandı. Özellikle ben bunları çok tepkileyim. Ve bunu diyen insanlardan da bir ricada bulunacağım buradan. Lütfen depremde hayatını kaybeden, işte ailesini kaybeden insanların yanına gidin. Memleketini kaybeden insanların evlerini, hayatlarını kaybeden insanların lütfen karşılarına çıkın, gözlerinin içine bakın ve aynı cümleleri lütfen söyleyin. Bunu çok rica ediyorum. Hani çok iyi biliyorsunuz ya, hani işte ülke sadece sizin oyunuzla, sizin tarafınıza oy vermeyenlerle falan filan. Sinirden konuşamadım şu anda ama ölçülüyorsa bununla, insanlığın sizin sadece oyla ölçülüyorsa lütfen o insanların da karşısına çıkın. Bunları açık açık o insanlara söyleyin. Gözlerinin içine bakın. Bak sen bana oy vermedin, ben sana yardım yapmıştım falan gibi cümleler kurun lütfen. Bunu çok rica ediyorum. Yani onurunuz, gururunuz el veriyorsa lütfen bunu yapın. Rica edeyim bu konuda sizden. Şimdi yayını kapatıyorum. Bu bölümün sonuna geldik. Beni buraya kadar dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Lütfen bu podcast serisini, bu bölümleri arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Görüşmek üzere. Bölümü burada sonlandırıyorum. Beni buraya kadar bölümü burada sonlandırıyorum. Bölümü burada sonlandırıyorum. Beni buraya kadar dinlediğiniz için teşekkür ederim. Lütfen bu podcast serisini, bu bölümleri arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın. Hoşçakalın, esen kalın.