Details
Nothing to say, yet
Details
Nothing to say, yet
Comment
Nothing to say, yet
In this information, the speaker discusses the origins of religions and their relationship with social classes. They argue that religions like Judaism, Christianity, and Islam emerged as a response to the struggle between the ruling class and the oppressed class. The speaker also mentions the influence of communism on understanding the role of religions in society. They suggest that these religions mainly cater to the needs of the disadvantaged and promote values of helping others. The speaker further analyzes the class struggle depicted in the rise of these religions, using examples from history and the movie Gladiator. Overall, they argue that the emergence of religions can be seen as a reflection of class struggle. Evet, bir önceki bölümde, aynı seride bir önceki bölümde dinler, toplum ve birey bağlamında ilk bölümümüzü anlatmıştık. Buraya devam ediyorum. Hani dediğimiz gibi dinler, toplum ve bireyde ilk an değineceğin konu dinlerin öz yapısı, ilk ortaya çıkışı. Üç İbrani din olan Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık da bariz bir şey görüyoruz. Dinlerin ilk ortaya çıkışında egemen sınıf var, o egemen sınıfa karşı bir de ezilen sınıf var, ezilenlerin egemenlere karşı olan mücadelesi var. Ve bu ilk, bu dinlerin ortaya çıktığı zamanda mevcut yaygın olan o toplumda inanılan, o toplumda yaygın olan din daha çok yöneten sınıfa hitap ediyor, ezilenleri kapsamıyor. Ve o dönemki toplumun toplumsal dinamiğini devam ettiriyor. Burada farklı bir disiplinden de size katkı yapmak istiyorum. Komünizmde sanıyorsam, sosyalizmde bir şey vardır ya, bir iddia vardır ya, komünist manifestoda, ilk komünizm manifestosunu okuduğumda, ilk komünizm manifestoyu okuduğumda kitabın başında şundan bahsediyordu, insanlık tarihi sınıflar sınıf mücadelesi tarihidir diyordu. Onunla alakalı bir cümleydi. İnsanlık tarihi sınıfların mücadelesinin tarihidir anlatıyordu. Burada komünizm felsefesinde bir teori vardır, aygıt devlet teorisi. Bir altyapı-üst yapı kavramı vardır ya, bir işte altyapı var, altyapı nedir? İşte üretim araçlarının mağlupu olan sermayeler kısım var, bir de o elimde üretim aracı olmayan işçi sınıfı var ve bu yapı ilk önce üretim araçları üzerinden şekillendiriliyor daha sonra dinler, hukuk, pek çok diğer toplumdaki dinamiklerde buna göre şekilleniyor. Ve burada dinleri de esasında o dönemde dinsel inanışları da komünizm bu çerçevede görüyor. Yöneten sınıfın, o sermayedar sınıfın ezilenler, yani işçi sınıfı üzerindeki o düzeni sürdürebilmesi için geliştirdiği bir inanış olarak gösteriyor. Gerçekten de Kan Hatimci biraz uyuyor mu? Uyuyor. Çünkü bu üç dinde de ortaya ilk çıkışında bir egemen sınıf var, sonuçta komünizm teorisinde sermayedar bir sınıf var. Her şey onların elinde. Onlar işte daha çok üretim araçlarına hakim, daha çok onlar üretiyor. Şimdi bunlar bu şekilde ne oluyor? İnanışları da o şekilde topluma uyarlıyorlar. Paganizm var. Paganizm daha çok yöneten sınıfın inandığı ve yöneten sınıfın o dönemki o yöneten sınıfın daha çok menfaatlerini veren bir din. Paganizm daha çok ezilenleri kapsamıyor. Ezilenlere daha çok hitap eden bir şey değil, bir inanış şekli değil. Burada ne olması lazım? Bir dinsel inanışın ortaya çıkıp bu ezilenleri de bir şekilde kapsaması lazım. Dediğim gibi üç dinde de bu şeyi rahat görüyoruz yani. Dolayısıyla burada hani ben şunu çıkarıyorum. Dinler esasında bu üç dinin, bu üç din bağlamında hani Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık, İbrani dinler diyoruz biz bunlara. Hani İbrahim peygamberin soyundan gelen peygamberlerin elçi olduğu dinler. Bu dinleri ben bir potaya koysam ve belli kavramlarla açıklasam hani şu şekilde açıklarım. Ne olarak açıklarım? Bu dinlerin daha çok hani toplumda ezilen kesimleri hani dezavantajda olan kesimlere daha çok hitap ettiğini. Hani dezavantajı olan grupların daha çok hani bu tarz dinlerde ihtiyacı olduğunu. Ve bir açıdan da hani bu dinlerin esasında yardımlaşma, başka insanlara yardım etmeye karşılığı olmadan bir şeyler yapma kültürüne birazcık hani insanlara, topluma birazcık bu şeyleri, bu erdemleri kazandırmaya yönelik bir şeyler yaptığını inanıyorum. Yani bu dinler topluma girdiğinde hani sadaka kültürü, birilerine karşılığı olmadan yardım etme kültürünü insanlara bir şekilde vermeye çalışmış. Hani bunu işte bir şekilde görüyoruz. Bu dinler yani ilk ortaya çıkışından başladığımızda şunu, şu form, yani ilk ortaya çıkış formunda şunu görüyoruz. Hani darada kalan insana yardım etti. Bu gerçekten hani üç dinde de değindiği noktalardan bir tanesi. Bir de şöyle bir konu var. Hani bu üç dinde de bir mücadele var ya, bu üç dinde toplumda benimsenmesinde bir ortak bir şey var. Hani dedim ya bu üç dinde de ilk ortaya çıkıştığında zaten bir toplumda bir önyargı var, bir baskın, bir dominant bir kanı var, inanış var. Bu inanışa karşı bir şey geliştirildiğinde yöneten sınıf artık tüm gücünü kullanıyor bu dini ortadan kaldırmak için. Ve burada bir mücadele başlıyor. Bu mücadele dinin ilk ortaya çıkışındaki o şeyi ortaya koyuyor. Ne oluyor? Yahudilik ortaya çıktığında o dönemin yönetenleri, yönetici sınıfı, işte Firavunlar ve Firavun'un yanındaki o saray yöneticileri. Tabii ki bürokratik sermaye onların, hani Max Weber'in deyimi var ya, hani bürokratik sermaye kavramı, komünizmdeki o sermaye iz düşümü, bürokrasideki iz düşümü. Saraydaki sermaye, saraydaki yönetenler bunlar bürokratik sermayeye sahip. Aynı zamanda üretim araçlarını da maliki. Dediğim gibi şimdi bu grubun işine gelmediğinden dolayı bunlar bir şekilde ne yapıyor? Tüm varlıklarını ortaya koyuyor ve bu dini ortaya çıkmamasını sağlar. Bir mücadele başlıyor. Aslında bu mücadele bile komünizm perspektifinde incelediğimizde sınıf mücadelesinin bir örneği olabilir mi? Evet olabilir. Yani dinlerin ortaya çıkışı da bir sınıf mücadelesine işaret ediyor mu? Evet. Kaydım başında hani biraz o anlamda değerlendirmeyi dedim ama biraz ona hani biraz benziyor. Çünkü iki sınıf arasında baktığımızda, hani Yahudi, Hristiyan, Müslümanlık'ta, dinleri ilk deneyimselen kısım dediğim gibi ya evlenmeler, ya askerler. Askerler kısmına değineceğim özellikle Hristiyanlık bağlamında. Ya da darda kalmış, yoksul olanlar, dezavantajlı insanlar daha çok bu dini benimsiyor. Gerçekten de öyle. Hani köleler falan yani, köle olanlar, bunlar daha çok benimsiyor. Ama öteki yanda hani dini ortadan kaldırmak isteyenler, inanmayanlar, çoğunlukla yöneticiler, varlıklı kesimler. Hani bu insanların zaten o inandıkları o din zaten onların o varlığını, o sistemi sürdürmesini sağlıyor. Ve bu mücadele başlıyor. Yani ilk iki grubun arasındaki özelliğe baksan bile, bunun açıkçası komünizm perspektifinde biraz hani sınıf mücadelesine çok benzediğini görüyorsun. Biraz benziyor yani. Dediğim gibi dinlerin öz formunda bu mücadeleyi görüyoruz. İki sınıf arasındaki mücadele ve dinlerin ortaya çıkışını bu şekilde ortaya koyuyor. Bu şekilde değerlendirebiliyoruz. Bir de şöyle bir şey var. Asker dedim. Asker denemin nedeni, Hristiyanlıkta ve Müslümanlıkta şu var. İlk Hristiyanlar arasında da askerler var. Hani o dönemin Roma İmparatorluğundaki lejyonların pek çoğu Hristiyanlık döneminde ilk Hristiyanlar. Hatta havalilerden bir tanesi, Anis Paulus sanıyorsam, kendisi bir Roma'da asker sanıyorsam, Romalı asker, kendisi öncelikle zaten Hristiyanlık'taki teoriye göre ilk görevi ilk Hristiyanları oradan kaldırmak. Daha sonra kendisi Hristiyan oluyor. Kimlikten zaten bunu yapmaya çalışıyor, ilk Hristiyanları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ama daha sonradan görevi geriye artık bir şekilde Hristiyanlar kendisi giriyor ve ilk Hristiyanlardan oluyor. Zaten böyle de güçlü bir figür oluyor ki. Hristiyanlıkta İsa'dan sonra gerçekten en güçlü, ikinci, üçüncü kişilerden birisi oluyor. Bir de şöyle bir şey var. Hristiyanlık babında şunu çok görüyoruz. Hristiyanlığı ilk benimseyenler arasında ezilenler, toplu dezavantajlı olanlar, yoksullar, çaresizler, işçi sınıfı, komünizm bağlamında işçi sınıfı, proleter sınıfı. Daha çok bu sınıf dinlere daha çok benziyor. Çünkü yatkın, diğer öteki türlü toplumda o anki mevcut düzendeki din daha çok yönetene sesleniyor. Alt sınıfa seslenmiyor, proletere seslenmiyor komünizm bağlamında. Şimdi bunu çok iyi örnekleyen bir film var. The Gladiator filmi. Russell Crowe oynuyordu. O film gerçekten Hristiyanlığın ortaya çıkışını da, Hristiyanlığın Roma'da ortaya çıkışını aslında çok iyi anlatan bir film. O filmi gerçekten izlemenizi tavsiye ederim. Roma tarihini de görüyorsunuz. Hem de oradan da bir yorum çıkarabiliyorsunuz. Hristiyanlık nasıl ortaya çıktı. Şimdi o filmde farkındaysanız filmin baş karakteri Maximus var. Maximus kendisi Romalı bir asker. Kendisi yıllarını vakfetmiş Roma'da Roma topraklarını genişletmek için. Kendisi gerçekten cesur, görevini yapan, dürüst, pek çok erdeme olan bir sadık, gerçekten görevine bağlı bir asker. Aslında ne oluyor? Marcus Aurelius dönemin imparatoru, daha çok Russell Crowe'lu Maximus'a görev veren imparator ölüyor. Oğlu yerine geliyor, Commodus. Commodus şimdi biraz çok farklı bir karakter yapısına sahip. Hani karakter denilebilir mi gerçi? Daha çok zalim, gaddar, göreve gitmek için pek çok mübah yolu denemek isteyen, daha çok farklı yolları denemek isteyen, dürüstlük falan o tarz şeylere inanmayan birisi. Ne yapıyor? İktidarda kalabilmek için gladiyatör oyunlarına çok şey yapıyor. Çok gladiyatör oyunları yaptırmak istiyor. Şimdi Maximus, gladiyatör oyunlarının karşı. İstemiyor gladiyatör oyunlarının olmasını ve bunu hiç tasdik etmiyor. Bunun da ortadan kalkmasını istiyor gladiyatör oyunlarından. Ve o dönemde Roma'da çok bariz bir şekilde gladiyatör oyunları halk tarafından da pek çok sarayı olan, askeri olan, hanı olan, pek çok topluluklar açısından onlara ne deniyordu Roma tarihinde? Patricius deniyor, babaoğulları anlamına gelen patriciler gladiyatör oyunlarını seviyor. Para kazanıyorlar sonuçta. Köle alıyorlar, köleleri gladiyatör yapıyorlar. Onları satıyorlar, para kazanıyorlar bir şekilde. Halk da bir şekilde seviniyor. Bu dönemin futbol maçı gibi görünüyor. Çitliler geliyor, izliyor falan. Ama şimdi burada bir gerçek var. Gladiyatörler kölelikten oradan buraya geliyor. Pek çok gladiyatör de bu şekilde ortaya çıkıyor. Maksimus bunun ortadan kalkmasını istiyor. Gladiyatör oyunları doğru bir şey değil. İnsanları öldürüyor, insanların ölümünden insanlar zevk alıyor. Bu iyi bir şey değil. Ve bu gladiyatör oyunları kölelikle de daha çok yakından ilgili. Çünkü bu gladiyatörler kölelikten oraya geliyorlar. Filmdeki o mücadeleden de görürüz. Maksimus bir mücadeleye giriyor. Ailesi Commodus tarafından öldürülüyor. Kendisi köleliğin ortadan kalkması için savaşa giriyor. İlkten gladiyatör ilk oyunlarından birkaç bir şeyler yapmaya çalışıyor. O gladiyatör filmindeki Maksimus'un Commodus ile olan mücadelesi tamamen bize Roma İmparatorluğunda, Hristiyanlık öncesi Roma'da zaten daha Hristiyanlık gelmeden öncesinde bile köleliğin ortadan kalkması gerektiğini, köleliğin doğru bir şey olmadığını, gladiyatör oyunlarının hiç doğru bir şey olmadığını ortaya koyan bir takım toplumsal olaylar da yaşanmış. İsa Peygamber gelmeden önce de bir takım ona benzeyen kişiler ortaya çıkmış. Maksimus örneğindeki gibi köleliğin ortadan kalkması, kölelik olmasın, gladiyatör oyunları olmasın. Bu şekilde ortaya çıkıyor ki filmin gerçekten figürü o. Bu filmin mücadelesine baktığınızda, evet kişileri ortadan kaldırdığınızda, filmde ortaya çıkan bir asker var. Bu askerin görevi köleliği ortadan kaldırmak, gladiyatör maçını ortadan kaldırmak. Bundan dolayı Hristiyanlık tarihinde ilk Hristiyanlar arasında askerler de çok oluyor. Askerlik sınıfından gelenler çok oluyor. Çünkü bunlar zaten daha öncesinde köleymiş. Daha öncesinde köle olanlar bile köleliği hiç doğru olmadığını, hiç doğru bir sistemi olmadığını açık açık ortaya koyuyor. Böyle bir durum var. Dediğim gibi İsa Peygamber ortaya çıkmadan önce de, Roma döneminde belli tarihsel olayları görürüz. Spartaküs olayını da görürüz. Köle isyanı ortaya çıkıyor, kölelik ortadan kalksın diye. Şimdi bütün bunlar yaşandıktan sonra bir figür ortaya çıkıyor. Diyor ki bir inanış var. Bu inanışa göre tüm insanlar eşit, kölelik yok. Ve bu inanış gerçekten bir yaratıcıyı gösteriyor. Ve bu yaratıcı herkese hitap ediyor diye düşünelim. Şimdi tabii bu inanışın tutmuyor olması toplumda mümkün değil. Bu inanış da dediğim gibi bir ezilenler ve yönetenler arasındaki mücadeleye dayanıyor. Ve bu mücadele de dediğim gibi İl Hristiyanlar arasında bariz bir şekilde kimler daha çok İl Hristiyanlarını benimsiyor? Daha çok yöneten olmayan kişiler kimler bunlar? Ezilenler, köleler, fahişeler, askerler. Daha öncesinde köleliği deneyimlemiş olan kişiler bu inanışa tanık oluyor. Ve bu inanışın da bir varoluş mücadelesi ortaya çıkıyor. Romalılar bir şekilde İl Hristiyanları oradan kaldırmaya çalışıyor. Sonuçta o dönemde de Antik Roma'da yerleşik bir inanış var. Pagan inanışı var ve bu inanış sınıf ayrımcılığı temeline dayanıyor. Halbuki Hristiyanlar zaten bunu ortadan kaldırmaya hedefliyor. Evet kaldığımız yerden devam edelim. Dediğim gibi dinlerin ilk ortaya çıkışı formundan bahsettik. Ve burada Hristiyanlığın da bir çeşit İsa Peygamber ortaya çıkmadan da zaten bir şekilde ilk sinyallerini verdiğini ortaya koyduk. Bunu en iyi görebileceğiniz filmlerden bir tanesi. Maksimus'un daha çok Maksimus karakteriyle oynadığı o Gladiatör filminde açık açık görüyorsunuz. Gladiatör filminde daha çok Hristiyanlığa birazcık ortaya çıkışını bize yağmatan bir film. Aynı şeyi Müslümanlıkta görüyoruz. İslamiyet'e de aynı şeyi görüyoruz. Orada da bir sınıf mücadelesi var. Orada da iki sınıf arasında bir mücadele var. Dediğim gibi konuyu alt kısmına bağlayalım. Dinlerin ilk ortaya çıkışından bir egemen sınıf, ezilen sınıf mücadelesi var mı? Var. Şimdi konumuzu bir şekilde devam ettirelim. Bir toplumsal formu var şimdi. Bir de böyle bir gerçek var. Şimdi burada ne oluyor? Şimdi bunu nasıl anlatacağım? Şimdi dinlerin bir ilk ortaya çıkış formu var dedim. Her dinde de ilk 100 yıl, 200 yıllık bir dönemde, ilk 200 yıllık dönemde dinler o formundan çok kopmazlar. Çünkü o ilk forma değil ki. Toplum daha çok benimsenmemiştir. Daha altta kıyıda köşede kalan bir filmdir. O egemene karşı bir varoluş mücadelesi vermiştir. Ne zaman ki toplumda artık var olmuştur, varoluş mücadelesini gerçekleştirmiştir, kabul edilmiştir. Bu sefer bir şey oluyor. Bu üç din açısından, bu üç dinde de bunu çok ortak görüyoruz. Bir şey değişiyor. Din bu sefer asli formundan ayrılıyor. Bu sefer toplumların belli paradigmalarına hizmet eden bir şey haline geliyor. Aygıt haline geliyor. Bu sefer ne oluyor? Biraz yer değiştiriyor. Din bu sefer yöneten sınıfa çevresine girmeye başlıyor. Farkındaysanız din ilk ortaya çıkışında ezilen sınıfın daha çok bulunduğu bir inanıştı. Ama şimdi ne oluyor? Aradan 200'lük geçiyor, 300'lük geçiyor. Artık o varoluş mücadelesini açtı yani o din. Varoluş mücadelesine kazanan oldu. O egeme inanışı yok etti. Hristiyanlık ne yaptı? Paganizmi oradan kaldırdı. Müslümanlık ne yaptı? O bulunduğu Arap yarımadasındaki o paganizmi oradan kaldırdı. E ne oldu? Şimdi bu sefer tam tersi oldu. Bu sefer yöneten kesim artık İslamiyet'i benim, o dini benimseyen kesim oldu. Bu sefer iş başkalaştı. İş başka bir noktaya geldi. Bu sefer ne oluyor? Din bu sefer siyaset, toplum, toplumsal paradigmaların içerisinde birazcık bir form değiştiriyor. Din bu sefer ne oluyor? Yöneten kesimin sermayesini, o yönetici, o bürokratik sermaye elde etmek için başvurduğu bir aygıt haline gelmeye başlıyor. Din bu sefer yöneten kesimin arasındaki o yönetim mücadelesinden kullanılmaya başlıyor. Ne oluyor? Hristiyanlıkta ne oluyor? Katolik kilisesi ortaya çıkıyor. 200-300 yıl sonra Avrupa'da ne oluyor ortaçağ Avrupa'sında? Daha çok ne oluyor? Atilla dönemi sonrası Avrupa'da kavimler göçü oluyor, bir şeyler oluyor. Roma yıkılıyor. Ne olsun? Roma yıkılıyor ve bir merkezi otorite boşluğu oluyor. Merkezi otorite boşluğunda bu sefer varoluş mücadelesini aştı Hristiyanlık. Paganizm oradan kaldırdı. Toplumun yüksek kesimi artık Hristiyanlığı benimsiyor ve yöneten kesim artık bu sefer Hristiyan. Bu sefer tam derse değişiyor. Ezilen sınıf yöneten kesim oluyor. Bu yöneten kesimde de bu sefer Hristiyanlık, o yöneten kesimin o yönetim mücadelesini, o bürokratik sermayeyi sürdürmesinde artık bir aygıt haline geliyor. Ne oluyor? Bu sefer dönemin krallarıyla içli dışlı olmaya başlıyor. Katolik kilisesi bu sefer siyasi iktidarla daha çok bağdaştırılıyor. Artık o formundan kopuyor. Biz dedik ya ilk formunda ezilenler vardı, dayanışma vardı, dezavantajlı gruplar vardı, yardım vardı, sadaka vardı. Artık bu sefer din oradan ayrıldı. Siyasal iktidar var. Birazcık dünyevi gayeler var. Ne oluyor? Bu dünyevi gayelerde din de ona hizmet etmeye başlıyor. Krallara taş giydiriyor. Papa. Papalık kurumu ortaya çıkıyor. Papalık kurumu tamamen dünyevi bir şey. Papalık kurumu gerçekten Hristiyanlı. Hristiyanlığın ilk ortaya çıktığında papalık kurumu yok. Çünkü ortada papa yok. Daha varoluş mücadelesi var din toplumunda. O dönemde daha papalık kurumu çıkması mümkün değil. Ne zaman papalık kurumu çıkıyor? Hristiyanlık artık siyasal iktidarla içli dışlı olmaya başlıyor. Aynı şey İslamiyet'te de var mı? Var. İslamiyet'te papalık gibi göremiyoruz ama bir halifelik var. İslamiyet ne oldu? İslamiyet bir şekilde toplumda kabul ediliyor. Fetihler oluyor. İran'a çıkılıyorlar. İran'ı fethediyorlar. İran'ı Müslüman haline getiriyorlar. Salsancıları yıkıyorlar. Orta Asya Türkiye'sine kadar geliyorlar. Osman Halife ile birlikte. Semerkant'a kadar geliyorlar. Bu evreden sonra farkındaysanız İslamiyet'te de yavaş yavaş siyasal iktidarla İslamiyet arasında bir ilişki ortaya çıkıyor. Halife kim olacak? İslamiyet'i yönetenler kim olacak? Bu sefer İslamiyet'te form değişti. İslamiyet ilk varoluş mücadelesinden kopuyor. İlk varoluş mücadelesindeki sorusu neydi? Dayanışma. Birlik, beraberlik, sadaka. O mücadele, o şey varken onun yerine ne oluyor? Siyasal iktidarın iktidarını yürütmesindeki bir araç haline geliyor. O diyor ki halife ben olmalıyım. Halife ben olduğumdan dolayı şuralara şuralara hükmetmeliyim. Ne oluyor bu sefer? Bu sefer devletler arasındaki mücadele dinler tarafından destekleniyor. Halbuki siyasal gayeler bir şekilde dinsel formlara dönüşüyor. Ne oluyor işte? Bu sefer bununla birlikte mezhepler arasındaki kavga da daha çok bununla yakından ilgilidir. Kültürel şeylerle ilgilidir. Şii-Sünni ayrımı diyoruz ya bu da temelinde buna dair dayanır. Şii-Sünni ayrımının çünkü dinsel formda bir karşılığı yok. Bir karşılığı yok öz formunda. Kur'an'da böyle bir şey yazmıyor. Şii-Sünni ayrılabilir. Böyle bir şey yazmıyor. Bu nasıl ortaya çıkıyor? İnsan tarafından ortaya çıkıyor. Yapay, beşeri bir şey. Ne oluyor? Siyasal iktidarla alakası bir şey var. Şii'ler diyor ki halife siz değilsiniz. Halife siz değilsiniz diyor. Halife biziz falan. Halifelik Müslümanlığın ilk öz formunda ortaya çıkan bir şey değil. Yani tamamen insanların dünyevi ihtiyaçları açısından oluyor. Ne oluyor işte? Osmanlı geliyor. Bu sefer Osmanlı gidiyor halife olmak için. Mısır'ı fethediyor, methediyor falan. Daha çok şeyle oluyor yani. Üç dinde de bu şey var. Üç dinde de bir siyasal iktidarla, bir iktidar mücadelesiyle bağdaştırılıyor dinler. Dinlerde böyle bir üç dinde de böyle bir şey var. Böyle bir yapıyı görüyoruz. Sadece Yahudilik'te birazcık farklı bir versiyonu görüyoruz. Çünkü Yahudilik'te işler biraz değişiyor. Yahudilik'te biraz ırka dayalı şey çok fazla var. Ama orada da aynısını görüyoruz. Yahudilik'te ilk sonucu ortaya çıkarken çok benimksen biliyor. Daha sonra o varoluş mücadelesini açtıktan sonra da Yahudiler'de artık iktidar mücadelesi başlıyor. Yahudiler dünyaya iktidar olacak, şöyle olacak, böyle olacak diye. Bu işte, bu forma çıktığında top din, o ilk ortaya çıktığındaki bireye seslenen, o yoksula seslenen din diyoruz ya, yoksula seslenen dinden, o ezilmişe seslenen dinden, din bu sefer ya siyasal iktidara ya belli bir fanatik gruba seslenen bir şey haline geliyor. Din bu sefer fanatizm boyutuna varıyor. Din bu sefer, o varoluş gayesinden çıkıyor, fanatizm boyutuna varıyor. Ne oluyor bu sefer? Dinler arasındaki mücadele oluyor. Haçlı seferler oluyor. Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında Kudüs'e kim sahip olacak, Kudüs'ü kim yönetecek? Bunun mücadelesi oluyor. Bunlar arasında savaş oluyor. Bununla alakalı da çok güzel bir film var, Cennetin Krallığı diye. Onu da öneririm. O Cennetin Krallığı filminde de bariz bir şekilde o filmde de eleştirilen şey dinlerin esas amacının insanları iyiliğe davet etmek mi? Yoksa siyasal amaçlara mı hizmet etmek? Onu açık bariz bir şekilde görürüz. Oradaki filmin baş karakterinde de baron var. Baronun bir de oğlu var. Baron çocuğuna diyor ki git Kudüs'e, orada savaşa son ver diyor. Orada Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında bitmek bilmeyen bir şey var. Bitmek bilmeyen bir mücadele savaşı var. Bitmek bilmeyen Kudüs'ü o mu alacak? Bu mu alacak? Buna karşı ne oluyor? Git diyor çocuğuna bu savaşı bitir diyor. Ona bir şekilde bir sükune takip olsun diyor. Gerçekten de öyle oluyor. O filmde de onu açık bir şekilde görürüz. O filmde de ne var? O filmde de bu sefer şeyi görüyoruz. İlk o, size anlattım gladiatör filmindeki o Hristiyanların ilk formülü artık çok daha anlaşılmış. Bin yıl geçmiş. Bin yıldır Hristiyanlık o çünkü formülü değiştirmiş. Roma, merkezi Roma ortadan kalkmış. Bir merkezi otorite boşluğu var. O boşluğu papalık kurumu çok rahat doldurmuş. Ve Hristiyanlık artık ortaçağ Avrupa'sının bir hakimi Hristiyanlık. Şimdi buna karşı ne oluyor? Hristiyanlık diyor ki Kudüs'e biz hakim olalım. Öteki taraftan da Hristiyanlık bir şekilde egemenlik alanını geliştirmiş. O da varolup gayesini sona erdirmiş. Şimdi iki karşı karşıya gelen bir din var. Şimdi burada ne oluyor? İkisinde de Kudüs çok önemli bir göreve sahip. Ne oluyor bu sefer? İkisinde de bir takım süre gelen savaşlar oluyor. Bütün anlamsız sonu çok da pek bir yere vermeyen savaşlar oluyor.