Home Page
cover of 20 may 23 maide 20 ve 32 ayetler
20 may 23 maide 20 ve 32 ayetler

20 may 23 maide 20 ve 32 ayetler

00:00-01:16:16

Nothing to say, yet

3
Plays
0
Downloads
0
Shares

Transcription

This transcription is a discussion about the story of Moses and the Israelites. It talks about the importance of remembering the blessings of God and the struggle to establish a civilized society. The Israelites are portrayed as a fearful and hesitant community, lacking faith and confidence. Two individuals are highlighted as exceptions, who possess knowledge, faith, and trust in God. The discussion also touches on the concept of obedience to God and His messenger. The transcription concludes by suggesting that the rebellion of the Israelites may have led to a sense of hopelessness among the prophets. Overall, it emphasizes the significance of gratitude, trust, and perseverance in building a righteous society. Dünyanın en ünlü kalp uzmanlı doktoru zaten ameliyat ettirildi ya adam fark etse doktoru yani oluyor, karşılaksız oluyor, çarpsız oluyor. Olur böyle şeyler değil. İsmimden veren ben Rahim. Maide suresi 20. ve 40. ayetler arası. Konu epey uzun gibi görünüyor fakat hepsini bitirmek zorunda değiliz. Bildiğiniz için. Burada şey var, İsrailoğulları yine mesele parmaşık meseleler var. Onlarda özellikle hukukçu arkadaşlardan söz isteyeceğim. En azından katkıda bulunurlar. Diğer konularda da sizden de destek isteyeceğim. İsrailoğullarının tarihi ve Medine'ye ibret olmak üzere İsrailoğullarının tarihinden bir giriş yapacağız 20. ayette. Hani Musa diye başlıyor. Birkaç ayet okuyup notlara döndüm. Birkaç ayet dediğim bayağı ayet var. Paragraf halinde alayım dedim artık. Tek tek ayetlerle gidince konu bölünüyor. İsrailoğulları ile ilgili hani Musa diye başlayan 20. ayet. Başka mealilerden takip edenler olursa şey yapsın. Yani detayları farklılık olursa söylesin olur mu? Halkına ey halkım Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın. Hani o içinizden nebiler seçti. Sizi melikler yaptı. Ve alemlerden hiç kimseye vermediği birçok şeyi size verdi dedi. Hatırladınız mı önceki derste? Nimetleri sürekli hatırlatıyor demiştim. Burada hatırlatmaya devam ediyor sure boyunca. Ey kavmim Allah'ın sizin için yazdığı kutsal topraklara girin. Gerisin geri dönmeyin yoksa tersi yüz olarak hüsrana uğrarsınız. Burada bir olay gerçekleşiyor şu an. Ey Musa kuşkusuz orada çok zorlu bir halk var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyiz. Eğer çıkarlarsa o zaman gireriz dediler. İçinden Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi bakın yine nimet verilen iki kişi şöyle dedi. Onların üzerine bildik kapıdan girin. Eğer oraya girerseniz o zaman galip gelirsiniz. Eğer iman edenlerdenseniz Allah'a tevekkül edin. İç çekişme ve mücadele olduğunu anlayabiliyoruz şimdi. Ey Musa kavmi konuşu. Onlar orada oldukları sürece biz oraya asla girmeyiz. Haydi sen git. Sen ve Rabbin birlikte savaşın kuşkusuz. İşte biz buradan öteye gitmeyiz dediler. Dedi Musa konuşu. Ey Rabbim kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. O halde bizimle fasık halkının arasını ayır. Musa'nın böyle bir duası var. Nuh'un da böyle bir duası var. Artık bakınca artık bunları bir öldür yok et bunları. Çünkü bunların çocukları da aynı şekilde doğmaya devam edecek diyor. 26 Onlar oradan 40 yıl yoksun kalacaklar dedi. Onlar o yerde şaşkınlık içinde dolaşacaklar. Artık fasık olan halkının durumuna üzülme. Şimdi konuyun bağlamıyla tamamlayalım. Medine'deyiz değil mi? Durup dururken inmedi değil mi bu ayetler? Durup dururken durun size İsrailoğullarından bir kısmını anlatayım diye inmedi. Medine'deyiz. Yahudilerle bir mücadele halindeyiz. Ali İmran'dan hatırlayın. Nisa'dan hatırlayın. Maide'de de aynı şeyler gerçekleşiyordu. Medine'deki Yahudiler, müşrikler aralarındaki münafıklar bunlarla bağlam aynı. Maide'de de bağlam hem Hristiyanlar hem Yahudiler devam ediyor. Medine'deki Yahudilere bu olaylar üzerinden hep örnek veriliyor. Yani bu olay anlatılırken aslında Medine'deki Yahudilere sana söylüyorum kızım sen anla gelinim şeklinde anlatılan olaylar ve sonuçta ibret çıkarmaları isteniyor. Bir olay var. Bu olay şu Musa onları Firavun'un elinden çok güçlü bir yerden kurtarıp özgür bırakıyor. Çölde devam ederlerken onlara vaad edilen topraklara yaklaştıklarında oraya girmeleri isteniyor. Girmekte şu mücadele gerekiyor bu giriş için. Kuran'ın başka yerlerinde de geçiyor. Kapıdan selamlayarak, secde ederek girin. Burada da savaşı şu kapıdan şöyle bildik şekilde girerseniz başarılı olursunuz gibi seçenekler var. Şimdi notlara bakarsak bir olay üzerine Medine Yahudilerine verilen mesaj ne? Bu olay üzerinden yine Resulullah'a karşı çıkıyorlar. Aynı Musa'ya yaptıkları gibi mesajı beğenmiyorlar ve büyükleniyorlar ve bir şey daha var. Verilen görevlere mesela Medine Vesikası diye bir sözleşme var. Anayasa yerine geçen toplumsal sözleşme. Medine'de Resulullah'ın yaptığı en önemli işlerden birisi. Sürekli diğerleri de buna vurgu yapıyor. Daha dini hükümler vaaz edilmemişken toplumsal birliktelik yasasını hayata geçiriyor. Bu Allah'tan gelen vahiy de değil üstelik. Önce anayasa yazılıyor. Yahudilerle, müşriklerle, münafıklarla işte kim varsa orada hep birlikte yaşamanın yollarını hem savunmada hem harcamalarda hem ekonomide bir sürü yerde birlik sağlamak için Medine Vesikası imzalanıyor. Buna bir de katılmıyorlar. Dağıtmış gibi olacağım ama buna cevap çok kısa söyleyeyim. Buna cevabı şey diyecekler ki hani mutlaka vahiy almıştır. Yani bunu bir türlü anlatamıyorsun. Yani işte yok vahiy dışı. Gayrimenkul müydü? Burada da diyor ki kendi aklıyla değil. Adam diyor ki hani Allah onu bir şekilde bildirmiştir. Ondan yaptı. Yani yine şey dışı değil diyecek yani. Cebrail kısılıyor kanka. Bu çok önemli mesele. Aslında dediğim çok güzel bir şey. Bize de örneklikten çıkartıyoruz aslında. Yine mesela şey hemen arkasından pazar yeri kuruyor ekonomiye. Yahudilere alternatif. E bunu da o Allah yaptırıyor. Sonra tuvalet yerleri açıyor. Bunu da Allah yaptırıyor. O zaman bize Allah hiçbir şey yaptırmıyor. Bakın. 2023 yılının Türkiye toplumuna Allah hiçbir tiyo vermeden biz kör gibi yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bu durumda biz Rasulü nasıl örnek alırız? Yani böyle bir haksızlıkla karşı karşıyayız. Eğer her şeye Rasulullah'a Allah yaptırıyorsa Allah'tan tiyo alan birisiyle benim örneklik mücadelesi boşa düşer. O yüzden de bunu Allah yaptırıyor demek yerine Rasulullah'ın şahane bir strateji uyguladığını düşünmek daha makul yani. Şimdi yine bu olay üzerinden bize verilen bir mesaj var. Bakın arka planında Medine'de bir savaş arka planı var değil mi? Müslümanların savaşa katılmaları Yahudilerin de savaşa katılmasalar bile şehir savunması için onun giderlerine katılmaları bekleniyor. Fakat katılmıyorlar. Yine nimetler hatırlatıldı. Sure boyunca hep nimet vardı. Çıkarım şu nimetleri hatırlamak çok önemli. Nimet unutulunca sapma başlar. Sure boyunca bunları hep söylemeye çalıştım. Ben nimet unutulduğu an sapmalar başlıyor. O yüzden de nimeti sürekli gözünün önünde koymak gerekir. Bir Saad Seferi'nin sözü vardı. Akıllı adam elindekine sevinen, elinde olmayana da üzülmeyen adamdır diye. Elindekine sevinen dediği burada nimetler işte. Yani düşük de olabilir, çok yüksek de olabilir. Çok yüksek nimetler olup da elindekine sevinmeyen insanlar da biliyorsun. Yani zannediyor ki insanlar hani şöyle eleştirirler ya imamları işte üzerinden fakir halka şükür etmeyi öğretiyor bu hükümet gibi eleştiriler yapılır. Evet hükümet bakımından baktığında belki eleştirilecek yanı vardır fakat Allah cephesinden baktığınızda insan elindeki az da olsa çok da olsa şükretmeyi unutan bir varlık, nimeti unutan bir varlık. Buna maddi olarak bakmayın sadece. Güvenlik nimetine şükretmeyi biz güvensizlik geldiği an farkına varabiliyoruz. Yani şunu söyleyelim. Elinde az nimet varsa da şükretmeyen var. Çok nimet varsa da şükretmeyen var. Dolayısıyla nimeti unutmamak buradaki temel prensip yani azı çoğu falan diye düşünmemek lazım. Ve şey nimet unutulursa sahibin geldiği yer unutuluyor ve insan ne yapıyor? Kendi kendini yeterli zannetmeye başlıyor ve azgınlık sapkınlık başlıyor. Kimseye verilmeyen birçok şey kendilerine verilmiş olsa bile bir millet sapmaya uğrayabiliyor. Hiç kimseye verilmeyen nimetler, yöneticilikler, kuvvetler, vahiyler her şey Yahudilere verilmişti. Buna rağmen sapma gösterdiler. Demek ki mesele az verilmesiyle çok verilmesi değil. Nimetin verildiği yerin unutulması sapkınlığa yol açabiliyormuş. Yani bizim gözümüzün bireyi sürekli şey. Allah'ta olsak nimetle bağını kurman gerekiyor. Veren arasındaki bağı eğer unutursan kendi kendine yeterli olduğunu zannetmeye başlıyor insan. Kölelikten sonra özgürlüğe ve medeniyete davet var. Fakat bu çağrı karşılık bulmuyor. Köleliğin getirdiği şeyler onlara egemen olmuş durumda. Şimdi bu mücadele Musa'nın verdiği mücadele neyin mücadelesi? Şunun hani biz pırasasından, sarımsağından, soğandan, mercimeğinden de yiyelim diyorlar ya başka surelerde. Çölde giderken Musa'ya. Öyleyse gelin medeniyet kuralım diyor Musa. Yani Medine şehir demek değil aslında. Ülke demek. Yani düzen içinde kurulmuş bir ülke demek. Medine'yi şehir olarak algılıyoruz biz. Niye Sırp yani oranın adı. Fakat onun Medine olmasını sağlayan o Medine sözleşmesiyle birlikte insanların bir düzen içinde yaşamaya başlaması. Yani düzgün, düzenli, yasaları olan bir ülkeye biz Medine diyoruz. Medeniyet istiyoruz. Yani civilization dedikleri şey. Buraya davet ediyordu Musa onları. Özgürlüğüne kavuşturdu. Çölde bunu kuramayacaklarına göre bir yerleşim yeri ve bir düzene geçmek. Yani asıl olan şu değil. Biz düzgün evlerde oturalım değil. Biz düzgün bir medeniyete kavuşalım. Yasalarımız olsun, ibadetlerimiz olsun. Çocuklarımızı belli bir düzende yetiştirebilirim. Gittikleri yer o. Fakat bu medeniyet bedel istiyor. O bedeli ödemediler. Ödemek istemediler daha doğrusu. Fakat kölelikten getirdikleri bir şey vardı Korkaklık. Kölelik şey var. Ev köleleri diye eleştirirler değil mi? Amerikan filmlerinde izlerseniz görürsünüz. Şey vardı. Uncharted miydi? Zincirsizdi. Ev köleleri daha çok aşağılanıyordu değil mi? Fark ettiniz. Bu bir gerçeklik. Yani filme yansımış küçük bir bölümü onun. Tarla köleleri. Çok iyi bir filmdi. Tarantino'nun bütün filmleriydi de bu arada. Oradaki ev köleleriyle tarla köleleri arasındaki fark şu. Birisi lüks içinde kölelik yapıyor. Yani soğuk görmüyor, sıcak görmüyor. Ve efendisiyle arası çok iyi ve yiyecekle arasında çok yakın. Aç da kalmıyor. Yani mutfak ona emanet edilmiş. Diğeri ise tarlada, soğukta, sıcakta ve bütün zor koşullarda çalışıyor. Ev kölesi sahibine fazladan bağlanıyor. Yani sahibi adına şey sahibini içselleştiriyor öyle söyleyelim. Diğeri sahibini içselleştirmeden bir gün özgür olacağı umudunu taşıyor ve isyan ruhu hazır bekliyor. Bu Firavun'un şeyinden zulmünden kurtulan Yahudilerdeki kölelik tipi zannedelim ev tipi kölelik. Çünkü bakın biz şöyle zannediyoruz. Mısır'da Yahudiler köleydi. Musa onları kölelikten kurtardı. Niye böyle yapıyorlar? Kölelik dediği ne arkadaşlar? Şu mu? Yani Amerikan filmlerinde gördüğünüz bunlar çamurlu suların içinde şey mi topluyorlar? Pamuk mu topluyorlar? Hayır. Bunlar bildiğimiz normal bu düzende yaşayan ve şey ikinci sınıf alt tabaka fakat eve arabası var. Bugünkü düzenden bahsediyorum. Eve arabası da var. Çocukları da okula gidiyor. Bir şekilde hayatından memnun ama kendi öz değerlerinden de ne diyorlar ona asimile olmuş bir halk. Bu asimile olmuşluğu çekip çıkarmaya çalışıyor. Yani aslında çok çok çok aşırı bir zor durumdan çıkmıyor. Kur'an'da gerçi erkeklerinizi öldürüp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı diye devam ediyor. Zaman zaman da bu tür baskılar yapılmış. Neden? Çünkü zaten o onun ikinci sınıf vatandaşı dilediğini yapar. Bunu da anlayalım. Yani o çıktıkları ortam biraz da lüks bir ortamdı onlar için. Fakat çıktıkları yolculuk ve gidecekleri hedef kendi başlarına bir medeniyet kurma hedefi onlara bir gömlek bol geldi ve bu giyilen bol gömlek onları kırk yıl başıboş çölde dolaşmaya mahkum etti. Bu mahkumiyeti şöyle yorumladı Ali Hoca. Ben ilk defa ondan duydum onu. Ali Usu. Kırk yıl bir nesil demek. Bir nesil yani köle zihniyetinin neslinin yok olduktan sonra yeni yetişen neslin farklı bakış açılarıyla artık kölelikten köle genlerinden kurtulmuş bir vaziyette medeniyete doğru yol aldığını söylüyordu. Şimdi şöyle devam edelim. Bir yer var. O yer onlara vaat edilmiş yer. Aslında şey ebediyen vaat edilmiş mi? Hayır öyle bir şey yok. Yani orada yaşayın işte diyor abla. Bu burası bolduk bereketlik o yer. Fakat bunlar hala şunu zannederler bu ebediyen bize vaat edildi. Biz hala oraya alırsak Tanrı'nın egemenliği gelecek gibi düşünüyor olabilirler. Ki öyle düşünüyorlar. Sonra bu yer toplum hale gelmeleri için Bakara 50 ve 60. ayetler var burada. Mesela açık Kur'an'dan linkte koydum buraya. Bakmak isteyenler oraya bakabilirler. Bakara 50 ve 60. ayetleri arasını okursanız orada şehrin nimetlerinden de faydalanmak istiyorlar. Bulursan okuyalım istersen. Korku o topluma hakim olmuş mu? Evet. Nereden anlıyoruz? Korkmayan diye söylüyor değil mi? İki kişi için. Ya da iki kişi belki hani temsil edilir bir bölüm vardır aralarında güçsüz. Onlara itiraz ediyorlar. 50 ile 60 arası. Bu iki kişi özgüvenleri yerinde. Köle ruhlu değiller. Ve bakış açıları çok daha farklı. Bu duysan oku. Tamam buldum. Tamam. 50'den 60'a kadar. Hatırlayın denizin yaralar sizi kurtarmış. Gözlerinizin önünde firavun taraftarlarını denizde boğmuştuk. Hatırlayın Musa ile 41'ci için çözleşmiştik. Sonra siz onun arkasından buzağı yaparak zalimleştiniz. Sonra bunun ardından belki şükredersiniz diye sizi affettik. Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya kitabı ve Furkan'ı verdik. Hatırlayın Musa halkına ey halkım siz buzağıya edinmekle kuşkusuz kendinize zulmettiniz. Ve böylece nefislerinizi öldürün. Bu baharinizin yanında sizin için hayırlı olandır demişti. Sonra da o tövbenizi kabul etmişti. Kuşkusuz o tövbeleri kabul edendir. Rahmeti kesintisizdir. Hani siz ey Musa Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayız demiştiniz. Ve o an bakıp dururken sizi yıldırım gürültüsü yakalamıştı. Sonra şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi dirilttik. Ve bulukları üzerinize gölge yaptık. Size men ve bıldırcın bağışladık. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin dedik. Onlar bize zulmetmediler. Fakat kendilerine zulmediyorlardı. Üç ayet kaldı. Hani şu şehre girin orada dilediğinizden bol bol yiyin. O kapıdan secde ederek girin ve bizi bağışla deyin ki biz de yanlışlarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara daha fazlasını vereceğiz demiştik. Fakat zalimler sözü söylenenden başka bir şekle soktular. O zalimlere doğru yoldan sapmalarına karşılık gökten bir azap indirdik. Hani Musa halkı içe su istemişti. Biz de demiştik ki asanla kayaya vur. Bunun üzerine kayadan on iki göz su fışkırmıştı. Her grup hangi kaynaktan içeceğini bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin için fakat ağırsızlık yaparak yeryüzünde bozgun yolu çıkarmayın. Evet. Yani benzer bir konu orada da işleniyor. Farklı bir yönüyle işleniyor. Şöyle derler ya Kur'an'da tekrar var Musa'ya anlatılan orada bir taneyi anlatıyor. Bağlantı ve bağlam çok daha farklı. Orayı da görmüş olduk. Şimdi önyargıyla hareket ediyorlar. Neden? Çünkü orada güçlü bir topluluk olduğunu varsayıyorlardı. Halbuki önyargıyla hareket ettikleri şuradan anlıyoruz. Onlardan iki kişi bu olayı iç yüzünü gidip öğreniyorlar ve onların gerçekten de beklendiği gibi güçlü olmadığının zayıf yönleri de olduğunu mücadele ederlerse kazanabileceklerini görüyorlar ve onlara soruyorlar. Buna rağmen ikna edemiyorlar. Peki abi şey mi oluyor burada? Vadeden yana yalanlara girilmiyor ya Allah. Sonuçta orada da insan da yaşıyor. Oradaki yaşayan insanların suçu da hani yalandan yana orayı işgal edip orayı alacaklar ya. Bunu işgal olarak değerlendirmemek gerekiyor ya. Onu bilmiyorum ama şu var. Bunu işgal olarak değerlendirmemek lazım. Biz sessiz sakin bir şekilde yaşıyoruz. Bana dışarıdan birileri geliyor. Sebepsiz yer hani bizim anladığımız tarzda bizi işgal ediyor. Bak şöyle. Bununla ilgili hiçbir bilgi yok. Fakat yasalar üzerinden düşünelim. Eğer orada kuvvetli gerçekten kuvvetli ve adil bir kavim oturuyor olsaydı o şehirde zaten Musa'nın ordusu değil Allah'ın bizzat o kendi melek ordusu gelse orayı zulmedemezdi. Güçlü bir kavmi oradan çıkaramaz. Ben şöyle düşünüyorum. Orası neresi çok net değil. Orada neden oraya girilmesi isteniyor çok net değil. Orada durum çok mu bozuk net değil. Fakat yasalar üzerinden anladığında orası gerçekten de bir düzensizlik var. Çünkü basitçe bir yerden girildiğinde orası hemen zapt altına alınabilecek. Bak diğer okuduğu yerde de ne diyor? Oradan seyrederek girin diyor. Oranın kurallarına uyarak girin diyor bir yandan. Burada da savaşma şeklinde girilebileceği söyleniyor. Yani çeşitli yöntemleri var medeni olmanın. Fakat bunlar iki yöntemi de kabul etmiyorlar. Orada secde ederek yani oradaki kurallara uyarak kapıdan girin bu mümkün dedi. Burada savaşarak da girmenin mümkün olduğunu gösterdi. Ben orada Allah'ın onlara haksız bir şey teklif ettiğini düşünmüyorum. Çünkü verilere yaklaşamıyoruz tarihe. Ben de bilmiyorum. Ama yasalar üzerinden düşünürsen evet orada zalim bir toplum var ve güçsüz, gücü dağılmak üzere. Ama bak bir taraftan da seyrederek de giriyor. Hayır kurallarına uyarak oranın. Ve oranın yönetimini ele alacaklar belli ki oraya girdikten sonra. Çünkü orası onların olacak artık. Onların yönetimine geçecek. Başlarında Musa var bir de. Yani orada adil bir toplum, medeni bir toplum kuracaklar. Hedef o. Fakat bu hedefe onlar yaklaşmıyorlar bile. O yönüyle ben hani sorun olduğunu zannetmiyorum. Olabilir gibi geliyor. Fakat detayını bilmediğimiz için de çok yoruma girme. Şimdi orada şey var. Bazıları öyle düşünmediğine göre bunların önyargılı olduğunu çıkarabiliriz. Bunlar haksızlık ediyorlar. Korkanların içinden iki kişi. Oradaki ifade gerçekten de korkak. Yahafu diye geçiyor. Korkak bir toplum yani bunlar. Neden korkak bir toplum? Çünkü elinde azıcık bile bir nimet olsa onun elinden çıkmasına razı değildi. Musa'yla beraber bak çok uzun bir süre Mısır'da mücadele etti Musa. Sadece gençler ortaya çıkıyorlardı. Ön plana çıkıyorlardı. Diğerleri evlerinde kendi aralarında küçük hücreler arasında örgütlenebiliyorlardı. En nihayet Musa onları zorla Mısır'dan çıkardığında da korkuları tekrar depresti. Çölde hem bir yandan medeni şeyleri istiyorlar nimetleri. Hem bir yandan da medeni nimetlerin olduğu yerleşim birine geldiklerinde de savaşmak da istemiyorlar. Yani canları çok tatlı derler ya. Hem malları çok tatlı hem canları çok tatlı adamları. Özellikleri şu. Allah'ın kendilerine nimet verildiği iki kişi bunlar. Burada nimet ne? Çok ilginç değil mi? İki kişi var onlara nimet verilmiş. Bunlar bu sayede hem korkmuyorlar hem araştırmacı kişiliğe sahipler. Çünkü gidip araştırıyorlar. Korkularını aşıyorlar. Öz güvenleri var. Bu da bir nimetmiş demek ki. Bu adamlar şehrin detaylarını biliyorlar. Hangi yönü güçlü, hangi yönü zayıf bunu öğrenmişler. Bu bilgi Allah'tan doğrudan gelmediğine göre araştırmacı bir kişiliğe sahipler. Tevekkülü ve imanı biliyorlar. Bunu da ayetten biliyoruz. İman dediği şey güven. Allah'a güvenmeyi öğrenmişler. Tevekkülün kökeninde de zaten güven var. Tevekkülün kökeninde güvenin altını doldurmak da var tabi. Bütün o Allah'a güvene giden yolları sağlamlaştırmışlar önce. Sonra araştırmacıya, yapıya sahipler ve güvenleri de tam Allah'a. İman dediğimiz güven tam olarak. Köle ruhu ve bozulmuş toplumlar içinde bile toplumu diriltecek bir iki insan kalıyor muymuş? Buradan bizim çıkarabileceğimiz nokta bu. Evet. Bu insanlar bataklıkta gülmeyi saydı. Hep böyle şey gibi benim çocukluğumdan beri ülke ocaklarında duydum bunu ilk. Bataklıkta gül hayal etmeye çalışıyor mu? Olmuyor. Çünkü bizim köyün bataklıklarını düşünüyorum. Amerika'daki bataklıkları. Ya neresinde gül yetişir bunun? Tamam mı? Gül yetiştirmek zor bir şey. Yani bu mecaz ama benim kafam böyle gerçeğe hamle etmeye çalışıyor. Beceremiyorum yani. Bataklıkta gül yetiştirmek çok canlanan bir şey değil kafamda. Şey gülü saksıya koymuşlardır, bataklığın ortasına sonradan ilave etmişlerdir gibi geliyor. Öyle de olabilir. Yani çökmüş bir toplumun içinde de diri bazıları olabiliyormuş. Fakat bunların gücü yine de yetmemiş maalesef toplumu yönlendirmeye. Bu nimet mi acaba diye sorduğumuzda evet. Bu bir nimet. Rabbin ve elçinin emrine karşı geliyorlar. Böyle bir toplum var yine. Burada elçi ve Rabb iki ayrı emir mi verdi? Bakın burada yine de Rabbin ve elçinin iki ayrı emir mi var? Burada tek bir emir mi var? Tek bir emir var. Rabb emiri veriyor. Elçi bu emiri duyuruyor. Karşı geldikleri hem elçi hem Rabb. Fakat karşı geldikleri tek bir otorite var. O da Allah. Allah'a ve Rasulüne itaat edilen ayetlerini yine bu bağlamdan düşünebilirsiniz yani. Onların isyanı elçileri bile umutsuzluğa sürüklemiş mi? Kesinlikle sürüklemiş. Belki de onlardan olmayacağını gördüler. Yani elçi de artık görüyordur değil mi? Bunlarla olmayacak arkadaşlar. Allah da onu ceza olarak kırk yıl başı boş. Başı boştan şunu anlamalıyız. Bir düzen kuramamışlar yani. Ne eğitim düzenleri oturmuştur. Çölde de bir yerleşim yerinde değiller. Göçebe bir toplum. Ne ekonomik sistemleri oturmuştur. Ne işte ibadet sistemleri oturmuştur. Hiçbir şey yerine oturmamış. Başı boş bir toplum olarak dolaşmışlar. Boş boş. Nuh 26'ya bakalım hemen. Musa'nın duasını hatırladınız değil mi? Bunlardan olmayacak Allah'ım diyor. Nuh da şöyle diyor. Rabbim gerçeği yalanlayan nankörlerden yeryüzünde hiç kimseyi bırakma dedi. Çünkü bak sebebini de söylüyor. Görmüş sebebini. Onları bırakınca kullarını saptırıyorlar. Yalnızca facil ve kafir kimseler yetiştiriyorlar. Sistem bunun üzerine oturmuş artık ve bu sistemi bozmak mümkün değil. Öyleyse Rabbim beni, annemi, babamı ve mümin olarak evime girenleri ve mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla. Zalimlerin yalnızca tükenişlerini arttır diyor. Demek ki umudu kesmeyin Allah'tan diyorlar ya. Bakın Allah'tan değil toplumdan umudunu kesmiş iki tane Nebi, Rasul gördük. Burada birisi Nuh birisi Musa. Nuh'un gerçeği gördüğü ve tükendiği noktaya geldiği nokta Musa ve Harun'da da aynı şey oluyor. Bakın şöyle diyor. Dedi ey Rabbim kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. O halde bizimle fasık halkını arasına ayır. Ayrıldı mı peki Musa o günden sonra bilmiyoruz. Yani çölde başıboş dolaşırken Musa başlarında mıydı değil miydi? Herhalde başlarındadır diye düşünüyorum ben çünkü sonraki olaylarda da Musa'nın adı geçiyor yine. Buna dair herhangi bir detay bilgim yok. Elçi kendi halkını fasık olarak ve yola gelmez olarak tanımlıyor. Allah da onaylıyor ve ceza veriyor halka. Demek ki elçinin de bir öngörüsü var değil mi? Bir yönetim bilgisi var. Yani yönetici ve lideri olmak isteyen birisi varsa halkını okumayı, halkını tetkik edebilmeyi öğrenmeli. Bu çok önemli. Sonrasında şöyle diyebiliriz. Ceza şu. Onlar oradan kırk yıl yoksun kalacaklar. Yani medeni toplum olmaktan uzak kalırlar kırk yıl boyunca. Neden? Çünkü bunu ceza ve kendileri yaptılar. Muharrem etün yani haram kılın diye saklandığı anlamında kelime kullanılmış. Yoksun kalmak dediği haram edildi, yasaklandı onlara. Bu şöyle düşünüyoruz. Allah neden haram etsin ki böyle bir şeyi? Bunlar aslında kendilerini yoksun bıraktılar değil mi? Allah özel olarak onlara sizi medeniyetten haram ediyorum, yasaklıyorum demedi de oradan. Bulundukları konumda başıboş yani şaşkınca dolaşacaklar. İngilizce çevirisi şu. Ben bunu anlamaya çalıştığım için İngilizce çevirisini de aldım oradaki açık Kur'an'daki. Çünkü şey, başıboş deyince ben yorumladım az önce farkında mısınız? Yani eğitim sistemi kuramamışlar, ekonomik sistem kuramamışlar falan diye yorumladım. Ben başıboştan böyle bir çıkarım yaptım. İngilizce çıkarımı şöyle yapmışlar. Oyalanarak ortalıkta dolaşmak, şaşkın gezinmek, sapmak, yoldan çıkmak, şaşırmak, doğru yolu kaçırmak, kaybolmak, ihmal etmek, şaşkın, düzensiz kalmak, aklını karıştırmak, kendini büyütmek falan filan. Bakın düzensiz kalmak burada benim yorum için aldığım kelimelerden bir tanesiydi. Diğerlerinde karşılığı herhalde. Bir tuhaflık var mı yaptığım yorumda? Zannederim yoktur diye düşünüyorum. İnşallah yoktur. Bekledikleri özgür ve medeni hayattan uzak kalacaklar. Yani yasaklandıkları şey aslında tam olarak bu. Falsık olarak kalacaklar. Bekledikleri diye neden söyledim? Çünkü neyi bekliyorlar da az önce okuduğum ayette? Yiyeceklerin güzelliğini, işlenmişini istiyorlar. Düzenli bir yaşam tarzı istiyorlar. Bunu anlıyoruz. Fakat bunun için de mücadeleye ve bedel ödemeyi de istemiyorlar. İngilizlerin şöyle bir sözü var. Hep filmlerde bu denk geliyor. Hem kekim doysun hem karnım doysun. Onun İngilizcesini ezberledim. Çok havalı söyleniyor. İngilizler kek diyorlarmış onun. Yemek istiyorum ama aynı zamanda bilmiyorum. Aynen öyle. Herhalde o anlama gelen bir şeydir. Neyse arada sigara yaksanıza arkadaşlar. Tamam yakmayın o zaman. Ara verelim o zaman. 26 dakika olmuş. Bismillahirrahmanirrahim. Şimdi burada falsık kavim diye bitiyor. Ben burada epey bir kafa yordum. Yapay zekayla oturdum. Nasıl olsa vaktim bol tamam. Falsık kelimesinin zıttı ne olabilir? Salih olabilir diye düşünüyordum ben. O da salih olabilir dedi. Bir sürü delillerini sıraladım falan filan. Şöyle olursa nasıl olur, böyle olursa nasıl olur? Facebook'ta da yazdım. Falsık kelimesinin zıttının salih olmayabileceğine kuvvetli deliller söylediler. Ben de ikna oldum. Falsık kelimesinin zıttı nedir bilmiyorum. Yani öyle. Ama falsık bir kavim var orada. Özelliklerini tarif ettiler. Hem Allah'a kafa tutuyorlar Rablerine hem elçilerine. Hem bedel ödemek istemiyorlar. Hem yoldan çıkmış bir kavim. Yani bunların toplamının falsık ettiğini görebiliyoruz. Fücur değil ya burada falsık. Fücurun tersini takva olduğunu söyledik değil mi? Secde suresinde. Takva ve fücur şeyini şeyde inceliyorum. Cenart Aslaman'la beraber inceliyoruz bu ara. Yani ben kitabından inceliyorum. Öyle söyleyeyim. Öyle deyince daha havalı oluyor. Cenart Aslaman'la birlikte değerlendiriyoruz falan. Falsık bir toplum olduğunu, dolayısıyla falsığın zıttının ne olduğunu da bilmiyorum. Şimdi şöyle demişim ama yorum olarak da bu toplum salih bir amel üretemeyecek bir süre boyunca. Dolayısıyla falsık bir toplumun salih ameli üretmesi mümkün görünmüyor. Bu çok büyük bir ceza olarak onlara yeter. Zıttı böyle olmasa bile ben notlarıma olmalı diye yazdım. Kesin bir şey söylemedim. Bu ceza aynı zamanda ıslah edici bir ceza olabilir mi? Yani onların kırk yıl boyunca şaşkın olarak düzenmesi. Biyolojik bir ıslah olabilir. Zihinsel bir ıslah olabilir. Çünkü yeni nesil o kölelik kodlarını artık taşımayacak. Anlatılsa bile aynı düşünün. AK Partili bir nesil var. Bizim yaşlarımızda. Bizim çocuklarımız yirmili yaşlarda. Biz onlara yirmi sekiz Şubat'ı anlatsak da onlar da bizim etkiyi almıyorlar değil mi? Çünkü onlar yaşamadılar. Bakın aynı şey. Dolayısıyla ha filavunun şeyini yaşayan köleliği ki zihin olarak yaşayan o çocukların da onu aktaramıyor. Birebir aktarması mümkün değil. Sözel olarak aktarıyor sadece. Aynı PKK'daki durum da öyle. Seksenlerde doksanlarda devletin gizli eğilinin ya da bilmem neyin yanlış bürokratik müdahalenin onlara çektirdiği acıyı şimdiki çocuklar ve nesil çekmediği için onlara sadece sözel olarak bir aktarımda bulunuyorlar. Aynı etki onlarda birebir karşılık bulunuyor. Böyle söylenelidir. Dolayısıyla bu zihinsel bir temizlik de aynı zamanda sağlıyor. Biyolojik bir temizlik de sağlıyor. Yani onları kırk yıl boyunca ıslak da etmiş oluyor bir yönüyle. Yani konuyu oraya bağlayacak olursak. Kırk yılda köle zihinli nesil gidiyor yerine diğerleri geliyor. Şimdi Rasul'e söylenen bir söz daha var. Bunlar için üzülme. Şöyle bir şey derlerdi bana çocukken. Ben hep bunları hatırlıyorum. Ya Rasulallah öyle üzülüyormuş. Ebu Bekir çok üzülüyormuş. Gövdemi öyle büyüttü ki cehenneme kimse girmesin. Lanet olası girsin o cehenneme ya. Niye engelliyorsun? Girsin değil mi? Ebu Bekir böyle bir şey söylemedi zaten. Birileri şöyle diyorlar. Ya o da cehenneme gitmesin diye kendini helak ediyormuş falan. Giderse gitsin ya. Niye üzüleceğim? Ciğer kokuyormuş. O ayrı konuda geçiyor. Zikir yapıyormuş de. Ciğer kokusu gidiyormuş komşusuna. Ciğer pişirip yiyor Ebu Bekir de bize ikram etmiyor diye. Peygamberimize şikayet etmişler. Bu tasavvufun güzel bir uydurması. Rasulallah da soruyor. Niye ciğer kokuyormuş? Sen her gün ciğer yiyormuşsun da komşuna vermiyormuşsun diyor. O da şey diyor. Ya Rasulallah ben geceleri diyor zikrediyorum diyor. Halbuki komşu düşünse lan gece gece ciğer mi pişirilir? Bu başka bir şeydir deseler mi? Yani gündüzler çuvalama girdi. Ciğerimin şey zikir ciğerimi yapıyor o onun kokusudur falan diyor. Allah Allah. Allah. Allah. Namaza Ya onlar da sonuçta çok bilgili insanlar olmayabilir demişlerler. Sonra biri uyarmıştır. Ya öyle şey mi olur? Abi şey ya bunlar tasavvuf uydurması. Sahiden uydurma yani. Yok abi zikir kültürü yok o dönemde. Yani öyle bir kültürü yok. Hatta son dönemleri artık mescitte böyle halkı yapmışlar da zikir yapar gibi böyle bir şeyler söylüyorlarmış. Ya zikredecekseniz günahlarınızı zikredin diyor. Onlardan tövbe edin. Böyle bir şey yok anlamında şeyler söylüyor. Hadis sahih hadis olarak da vardır kayıtlı. Yani böyle bir şey yok. Zikir kültürü yok. Yani bir de şu var. Gerçekten şunu söyler ayet Allah korkusuyla ilgili. Onlar Allah anılınca titrerler diyor değil mi? Kalpleri titrer. Peki bu ne anlama geliyor? Ciğerlerinden yanık kokusu gelir falan. Bir şeyler yapılıyormuş. Hayır abi bu zikir bildiğin virt değil. Zikir Allah'ı hatırlayınca yanlışa sapmak. Allah'ı hatırlayınca daha doğrusunu yapmaya çalışmak anlamında bir zikir bu. Yoksa oturup Allah Allah Allah demek gibi bir şeyini o dönem geliştirmiş olduğunu görmüyorsun. Sonradan niye geliştirilsin? Neden ihtiyaç duyuyorsun? Onu ben çözebilmiş de değilim. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsun? Bir şeyi tekrar ettirmek bir ritim bir şeyi tekrar ettirmek insanları kontrol altına almak. Düşünceyi engeller bu dediğin gibi. Ve çok fazla şey katar insanlara. Özgüven katıyor fazladan. Ama kulluk katmıyor. Emre'yi anlattım ya. Düşünerek sandığa giderseniz aklınızı bulamayarak sandığa giderseniz kesinlikle olmaz. Bir de şey yapamazsınız. Bulamazsınız. Aklınızı bulamazsınız. Süleymancılar'dan Beyaz'dan ben damadı vardı dışarıdan geldi. Süleymancı. Büyüklü. Halil değil yani. Allah iyiliklerini versin diyerek gelsin. Biri de avıma şey demiş. O verdi. Eller demiş öbür tarafta şeyleri çekecek demiş. Allah'ın da böyle acayip işkencesi varmış. Bana şunu söylediler. Namazda oturuyorsun ya şöyle diz çökerek böyle ellerin fazla çıkarsa onları kesecek dediler. Şimdi inadıma fazladan çıkarıyorsun böyle. Hadi. Süleymancı hocaydı benim de anladığımı. Bir de otururken ayak şöyle otururken oturur ya. Ben otururum ya. Çok alışımda rahat oluyor. Şey bu zaten gerekli değil. Yok yok rahat oturuyor. Sen kadınların oturuşunu gör bir de. Yapabildim ya. Namazın şartlarıyla değil bu. Baş parmağın şahit olarak kıbleye doğru dönüyor. Falan filanı var onun öyle. Bu cuma beraber alim namaz kılıyoruz. İlk sünnetini kılarken biraz hava soğuktu. Şöyle oturuyoruz ya. Ben arada ellerimi böyle yapıyorum. Ali eve gelince sordu. O dini bir şey zannediyor. Her görülen. Onun aklında kalırdı artık bu dini bir şey falan. Başka bir şey değil. O namazda yapılan. Yanlış yerde kaldırırsan falan diyorlar. Uyarılar bir de böyle. Yapıyorlar. Bir de ne gereksiz bir şey ya. Gazetten okuyorsun onu. Onu bir şekiller demeye ne gerek var. Benim bunun yapıldığını söylüyorlar. Zaten ahbapları başımıza getirmediği de dua ediyor. Ahbapları başımıza getirmediği de dua ediyor. Allah'a sembolik olarak kolaylık sağlıyorlar. Yanlış anlamasın. Karıştırma. Bunlar insan sembolizmi. Neden? Müslüman zihni böyle işliyor. İnsan zihni böyle işliyor. İleride de böyle hristiyanlardadır. Tam bunlar. Bu hep böyle gerçekleşir. Bir yaşamadan sonra artık soyu taşamaya geçer. Toplum geçemiyor. Çok büyük günah. Şu yaptığın şey var ya. Bir dönem hocalar 10 yıl camide ilk vaaz konusu yaptılar. Çekmeyin, çok günah. Böyle çekiyorum ben eğilirken. O da dinledi. İftiharı köyde yaptık. Tabi terafi yok sadece yatsı namazı var. Tespih namazı bulunacak dediler. Ben dedim tespih için çıkılamam dedim. En az gençlerden 15-20 kişi sırf ayıp olur tepki gösterirler diye yatsıya da girmediler. Ben dedim ya dedim. Tepki gösterirler diye niye yatsıya girmediniz? Gelin çıkın dedim. Bu toplumsal baskı haline dönüşüyor. Demin verdiğim örnek şu. İnsanlar gördükleri şeyi dim zannetmeye başlıyorlar belli bir zaman sonra. Düzeltilmezse de öyle kalıyor maalesef. Nasıl düzeltecek hocam? Ben yıllarca namazlara başladım bıraktım. En son dedim ki sünnetlere kılınacağım. O günden beri tam başladım. Çok geliyor. Sabaha kalkabiliyor muyuz? Şöyle söyleyeyim %90. Ben de 10 günün 9'unda kaldım. Ben kendimden bir ara şüphe ettim. Acaba ben gerçek Müslüman değil miyim? Bence alamıyorum ya. Ellerimi kaldırıyorum kafeyi göremiyorum. Ama gerçekten ben rahatsız olma başladım. Kıldığım namaza acaba kabul olmuyor mu? Kıldığım namaza ilgili tek bir telaşın ve korkun olması lazım. O da ihlas. Allah için mi yapıyorum acaba? Bu kaygıdan sonra herhangi bir kaygın olması. Allah için mi yapıyorum bu namazı? Bitti bu kadar. Namaz muhabbeti insanlar. Namaz muhabbet sadece vicdanları rahatlatmak için oluyor. Allah için dolunsa bayram namazları full olmaz ya. Çünkü ayıplıyorlar ya. Bizim bir toplum baskısı da var. Cuma namazına bile gitmiyordur. Bilmiyorum imana gelmiştir. Belki de 5 sene öncesinden bahsediyorum. Cuma namazına bile gitmiyor. Ama çocukların var ya bayram namazına döverek kaldırıyor. O bir gelenek olmuş artık. Bayram namazı hakikaten çok önemli ya. Bu Allah'la bağ kurma yöntemi olarak da algılanabilir. Sağlam bir kültürü olarak da algılanabilir. Bireysel olarak yapsamız bir şey yok onlar için. Biz iyi tarafını düşünmeliyiz gibi geliyor bana. En azından Allah'la bağları var deyip geçmemiz lazım. Ama doğrusunu da insanlara öğretmek lazım. Ama bayram namazı güzel bir şey. Ben bayram namazından açılıp da bayram namazına ben camiye girdim. Millet çıkıyordu. Bayram namazından önce kurbağa kesilmez değil mi? Ben giderken kesiyorlardı. Bu arada çok kalabalık. Bu şey farzı değil ama Resulullah uyarmış. Büyük ihtimalle dediğim şeyleri denerler değil mi? Topluca böyle. Onlar acele ediyorlar. Büyük ihtimalle benim yolda 15 dakikalık bir yoldu. Ben daha başlangıcında gördüğüme göre büyük ihtimalle. Aslında kurbanı erkenden kesmeyeceksin ya. Ya da namazı erkenden kılmayacaksın ya. 9'da keseceksin ya. Benim uykuyla pek aram yoktu. Bu da çok erken ya. Bir an önce işlerini görsünler diye yapıyorlar. Ramazan bayramı çok zor gelir bana. O da neden geç yatmaya alışıp geç kalkmaya alışıyorum Ramazan ayında. Vallahi çok erken ya. 10 gibi toplantılar herkes gerekli. Vallahi çok saçma ya. İnsanlar yorgun zaten. Çok az aramıyor. Yorgunluk zaten akşama kadar yoğun geçti o gün. Erkenden kalktığımda 10 dakika oldu işte. Kabak örtmüşsünüz. Devam edelim. Bu konuyla ilgili bir hadis var. Bu konuyla ilgili hadis şu. Üzülme demişti ya ve Yahudilerle ilgili. Miktat'ın Bedir gazvesiyle ilgili bir hadisi. Miktat Bedir gazvesinde Resulullah'ın yanına gelerek İsrailoğulları'nın Musa'ya sen ve Rabbim gidin ve birlikte savaşın. Biz burada oturacağız dediği gibi demeyeceğiz. Senin dört bir yanında savaşacağız dediği. Ve Hazreti Peygamber'in bu sözlerden çok memnun olduğu rivayet edilmiştir. Yani ayetler görevini yapmış mı? Yapmış değil mi? Adam ibret almış ve Musa'ya yapılan gibi biz size yapmayız. Şeklinde bir çıkarım yapmış. Dolayısıyla biz bugün bu ayetlerden yapabildiğimiz çıkarım bu olmalı. Yani biz Yahudilerin Musa'ya yaptığı gibi bedelsiz bir şey beklemeyiz Allah'tan. Bedelini öder. Onun da karşılığını öyle alırız. Şimdi Adem'in iki oğlu kıssası var. Burası çok heyecanlı iki kıssa. Burada çok büyük tartışmalar dönmüş. Vakit olduğu için giriyorum buna. Daha yeni tartıştınız bayram namazında. Burada İsrailoğullarından bir örnek mi yoksa Adem yani ilk elçinin oğlu mu? Tefsirlerde nasıl geçiyor? Öncelikle bunu söyleyeyim. İlk insan ve ilk peygamber İlk insan parantez içinde soruyorum. Hangi ayeti anlatıyorsun sen şimdi? 27'ye geldi. Konu açıldı ya. Böyle anlayan da olmuş. İlk peygamber Adem'in iki oğlu olarak yani habil ve tabil olarak anlayan olduğu gibi şöyle anlayan da olmuş. Bunlar İsrailoğullarından iki adam ve karşılıklı dövüşüyorlar. Böyle anlayan da olmuş. Peki böyle anlayanlar İngilizlerden etkilenen modernist pislikler gibi algılanıyor. Değil mi böyle söyleyince? Hayır. Ersan Bastı'yı böyle anlamış. Ondan öncekiler böyle anlamış. Bazı yine ilk dönem müfessirlerinden böyle anlamışlar. Çünkü böyle anlaşılması mümkün ve sorun gidişi İsrailoğullarını anlatıyordum. Ve bu paragrafın sonunda şöyle bitiyor paragraf. Diyor ki işte gördüğünüz gibi, gördüğünüz gibiyi ben ilave ediyorum. Adam öldürmek, bir adam öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. Bir insanı yaşatmak da bütün insanları yaşatmak gibidir. Peki konu ne? Konuşur. Yahudiler peygambere suikast planlıyorlar. Ve bu planı işte bu örnek üzerinden anlatıyoruz. Bak konu bütünlüğü, bağlamı buraya oturttunuz mu şimdi konu anlaşılıyor. Fakat konuyu karıştıran bir karga geldik. Oraya gelince de onu da konuşuruz. Şimdi devamlı şunu söyleyelim. Buradaki olayın ana fikri nedir? O 32. ayette gizli olabilir. Ana fikir yani öldürme fiilenin kötülüğü. Ana fikir bu. Gerçekten de ana fikir bu. Medine'deki o dönem yaşayan Rasul, Yahudiler ve Müslümanlar içinde ana fikir öldürmenin kötülüğü Yahudilerin kendi içinde yaşamış olduğu bu kavganın da ana fikri adam öldürmenin kötü olduğu. Şimdi çıkarımlar da yapacağız bu okudukça 27. ayet. Onlara, kime? Kime anlatacak bu hikayeyi? Onlara yani ilk muhataplar kimse. Hem oradaki Müslümanlar hem de Yahudiler. Yahudilere anlattığını nereden biliyoruz? Yahudilerden devam ediyoruz. Çünkü bak konu hiç açılmadı. Yahudilerden hiç başka yere sapmadı daha. Yine Yahudilere anlat. Ne anlatsın? İki Ademoğlunun gerçek öyküsünü anlat. Bak söyleyiş ne kadar farklı. Adem'in iki oğlu mu? İki Ademoğlu mu? Burada çeviriniz arka plandaki ana paradigmanınıza alakalı oluyor. Bizim paradigmanımızı şu anda Hasan İbrahim'in sözleri oluşturuyor. Diyelim İsrailoğullarından iki insan. Adem'in iki oğlu olursa o zaman çok daha farklı bir yere gidecek mesele. Yine ara ara buna dönüş yapacağız. Adem'in pardon Ademoğullarının da iki tane isminin öyküsünü anlat. Kur'an'da başka yerlerde geçiyor mu? Geçiyor. Ve hatırlattığın iyi oldu. Geçtiği yerlerde hep insanlar kastedilmiş Adem'in Ademoğlu diye. O yüzden de burada o anlamı verenler var. Yani normal insanlardan iki insan. Adem'in öz oğulları değil. Kelime olarak aynı kelimeyle mi geçiyor? Evet. Bir de şu var evet hayır canım olur mu öyle şey? Adem'in iki oğlu adı da Habil'le Kabil birincisi. Önce de onlardan ikincisi sonra da onlardan diye detay da veren var. Habil'le Kabil isminin Tevrat'ta geçtiğini de buraya not olarak ekleyelim. Yani Kur'an'da değil. Şimdi bunlar gerçek öyküsünü anlat diyor ya da bu öyküyü hak olarak anlat. Yani anlamlı ve amaçlı olarak anlat. Gerçek öykü mü değil mi? Bu da tartışılmış. Biz işin o kısmında değiliz. İkisi de birer sunu sundular. Çevirince ateat oluyor değil mi? Kurban ya. Ya orijinali kurban sundular diyor. Çünkü Yahudiler Yahudi literatüründe sunu olarak geçiyor bu. Yakmalık sunu mesela. Onlar kurbanı kesip yakıyorlar. Kabul edildiğini şöyle anlıyorlar böyle anlıyorlar. Buradan da şunu anlıyoruz. Bak bir bu adamların din ve kültür geçmişi öyle ilerlemiş ki bir düzenli bir dine sahipler. İki dinde ibadetleri düzenli olarak kurban kesmeyi biliyorlar. Üç belli bir mekanizma oluşmuş hukuk alanında da tarım alanında da hayvancılık alanında da. Yani bunlar ilk insanlar değiller. Yahudiler. Bunlar Yahudilerden iki adamın hikayesi olmalı diye soruyoruz değil mi? Birazdan tam tersinde deliller getiririz. O yüzden biraz daha kolay karışır. Ama olayın özünün şu olduğunu unutmamalı. İnsan öldürmek iyi bir şey değil. Bu yönde bu cümleyi tamamlayarak söyleyeyim. Kıskançlık ve haset yüzünden insan öldürmek iyi bir şey değil. Adem'in bir oğlu haset ve kıskançlık yüzünden diğerini öldürdü. Adem oğlundan biri. Yahudiler de haset ve kıskançlık yüzünden Resul'ü öldürmek üzere girişinde bulunurlar. Şimdi hikaye tam yerine oturdu değil mi? Böyle olmayınca hikayeyi biz hep şöyle biliyorsunuz Adem'i, Habil'le Kabil'i şöyle yapmışlar. Hatta şöyle de bir hikaye ilave ediliyor ona. O da Tevrat'tan. Kabil'le beraber doğan kızla evlenemiyor ya. O çok güzelmiş anasını satayım. İkincisi Habil'le doğan çok güzelmiş. Habil Kabil'le doğan çok güzel onunla evlenemiyor. Kabil'le doğan da çikin. O da onunla evlenemiyor. Dolayısıyla Habil güzel olanla evlenecek. Kabil de çikin olanla evlenecek. Çünkü aynı doğunca evlenemiyor. O yüzden de araya şey giriyor, fitne giriyor. Ben diyor güzel olanla evleneceğim. Halbuki bu hikayeye, bu Kur'an'a uymuyor. Bu bunun ilave edilmiş olduğu cümle bir şey. İşte ana hikaye şu. En başta çift çift doğuyorlardı. Çapraz evleniyorlardı. Çoğalma böyle gerçekleşti. Bu ana paradigmadan yola çıkarak bunu söylüyorlar. Ama Allah ne diyor? Bir vesileyle onlar kurban sunmuşlar Allah'a ve birinin ki kabul edilmemiş, kabul görmemiş. Peki ben kurban kesiyorum bunca senedir kabul edilip edilmediği belli değil. Buradaki olayların nasıl belli olduğu bunu da bilmiyoruz. Yani bir bilgimiz yok bu konuya dair de. Olayın gerçekliğini sorgulamaya çalışıyorum. Bak bunu soruları sorarak aynı zamanda. Ama detaya girdiğimizde bilmiyoruz. Yani nedir? Olayın özü şu. Kıskançlık yüzünden adam öldürmeyin. Olayın özünü saptırmadan bulabiliriz. Şöyle dedi. Birisinin ki kabul olundu, sunu sundular kurban. Diğerinin ki ise kabul olunmadı. Kabul olunup olunmadığı şeyden de herhalde tavır ve davranışlarından da kişilerin herhalde olabilir. Birisini Allah sevdi. Doğru davranışlarından dolayı diğerini sevmemiş olabilir. Çünkü doğru davranış göstermiyor. Dedi ki kabul olunmayan. Yemin olsun seni öldüreceğim. Dedi ki, diğeri de bir şeymiş oluyor. Allah yalnız takvar sahiplerinden kabul eder. Şimdi kabul olup olmadığını Allah mı onaylıyor yoksa onlar kendi aralarında mı tespit etmişler? Kendi aralarında tespit etmişler değil mi? Böyle anlaşılıyor. Çünkü birisi takva sahibi olarak kurbanı eda etmişken, diğeri başka bir sebeple kurbanı eda etmiş. Biz buradan bunu anlayabiliriz. Dolayısıyla da ne olduğu ortaya çıkmış olayın. 28. Yemin olsun ki beni öldürmek istesen de ben sana elimi kaldırmayacağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'a karşı gelmekten korkarım. Şimdi bu ayete dayanarak da birazdan detaylı konuşacağım ama hemen hatırlatayım. Bizimkiler şöyle demişler. Savunma kötü bir şey midir? Kendimizi savunursak Allah'a karşı mı gelmiş oluruz falan filan. Böyle buradan hukuk çıkartabilir miyiz? Buradan hukuk çıkartabilir miyiz diye uğraşmışlar. Çıkmaz. Çünkü böyle bir şey saçma olur değil mi? Peki o dönem indiğinde Yahudilere karşı savunma geliştirmemiş mi Resulullah? Yok. Çok da sağlam geliştirmiş. Ki onlara karşı mücadele edip onları birbirinin dışına sürmüş değil mi? Evet. O ayrı bir şey. Buradaki tavır farklı bir şeyin tavrı. Devamında söyleyecek zaten o tavrın sebebini. Dilerim ki böyle yapmakla benim günahımla birlikte kendi günahını da yüklenerek ateşe gidenlerden olursun. Çünkü zalimlerin cezası budur. O şunu istiyor. Hem katillik günahını üstlen hem de şey bütün bu sorumlulukları alarak cehenneme git tamam mı? İntikam alıyor aslında değil mi ondan? Yani bu aralarındaki olay çok farklı bir bağlam. Anlatılan da burada birinin günahını diğeri yüklenir mi sorunu değil. Bak bu sorunu da tartışmışlar. Çünkü Kur'an'ın ana ilkesi şudur. Hiç kimse diğerinin günahını yüklenmez. Burada bahsi geçenler çok daha farklı bir şey. Buradan da böyle bir sonuç çıkarmaya çalışmışlar. Başkasının günahını yüklenebiliyoruz mu ya da olur mu olmaz mı diye. Sonra 30. Nebsi kardeşini isteyerek öldürmesini kolaylaştırdı. Neden? Çünkü o yönde eğitmişti zaten değil mi? Takvalı değil bir kere adam. Yani hep kolay yoldan ilerlemiş. Ne derler ona? Bir şeyin ekmeği, bir dilin ekmeği fazla olur derler. Neydi o? Barbar değil mi? Arsız mı? Öne yetişmiş bir adamın adam öldürmesi daha mı kolay olur? Evet. Diğerinin ki adam öldürmesi daha kolay olmaz. Allah kolaylaştırdı diyor ya. Nefsi kolaylaştırdı diyor ya. Nefsi yani bu bir yön var. O tuttuğu yön ona kolay kılıyor cinayeti. O da onu öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu. Zarara uğrayanlardan oldu. Çok büyük bir zarardan. 31. Ayet. Allah bir karga gönderdi. İşkence buraya kadar evet İsrailoğullarından iki adamın olayıyken kargayla birlikte biraz şey karışık hale geliyor. Allah bir karga gönderdi. Kardeşinin cesedini nasıl örtüceğini ona göstermek için yeri eşeliyordu. Şimdi müfessirler burada şöyle diyorlar. Karga başka bir kargayı gömmek için eşeliyordu. İyi de böyle bir bilgi yok. Öyle olmalı. Çünkü karga ceviz gömüyorsa örneğin cevizle ceset arasında bağlantı kurması biraz zor. Karga nilla başka bir karga cesedinin gömü olması gerekmiyor. Hayfalarca bunu okuyunca insan diyor ki lan ne lüzumsuz herifler varmış tamam mı? Ama dönemi için gerekli olabilir. Şu dönem okuduğunda yarabbim ne lüzumsuz şeyler okumak zorunda kalıyorum diye bir duyguya giriyor insan. Bunların tartışma olarak var olduğunu ben size 10 saniyede özetlemiş oldum böylece. Sizde lüzumsuz bilgi istedim. Evet. Şimdi devamında diyor ki yeri eşeliyordu karga. Dedi ki Kabil diyelim biz artık ona yani kötü adam Eyvah bana yazıklar olsun kardeşinin cesedini örtmekte karga kadar bile olamayacak kadar aciz miyim dedi. Pişman olanlardan oldu. 32. Bak konu bitmiyor. Aslında hikaye bitti burada. Fakat konu devam ediyor. Konu şöyle devam ediyor. Bundan dolayı İsrailoğullarına yazdık. Bak Adem'in iki oğlu olsaydı Adem'in hemen sonra İsrailoğulları gelmiyor ki. Bundan dolayı yazıldı. Ne yazıldı? Şöyle yazıldı. Kim bir cana karşılık olmaksızın veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birini öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur. Şimdi olayı burada durduralım ve detaylarına dönelim. Rasullerimiz onlara kanıtlayıcı açık ayetin devamlı bu. Açık bilgilerle geldiği halde onların çoğu bundan sonra da yeryüzünde israf etmektedirler. Yani Medine'deki Yahudilere de bağladı mı olayı? Evet. Şimdi Medine Yahudilerine ibret olmak üzere yorumları var. Müfessirler bu yorumları yapmışlar. Evet size bir ibrettir bu. İki kişinin arasında haset yüzünden çıkan bir kavga ve sonunda öldürme var. Ve öldürmenin ne kadar büyük boyutlarda olduğunu son ayette söyledi. Rasulü öldürme planları yapıyorlardı ya da en azından planlar yapıyorlardı. Onlara güzel bir ibret olacağı kısa. Haset eden Medine Yahudilerine verildi. Bağlam Medineli Yahudileri üzerinden yürüdüğüne göre evet diyoruz ki biz İsrailoğullarından iki adam olmalı. Sonra bu kıssa ne anlatıyor? Amacı ne? Kime anlatıyor? Nasıl anlatıyor? Ana fikrini. Bak bu soruları da sorduk bu kıssaya. Kime anlattığına geldiğimizde Medineli Yahudileri anlattı. Çünkü İsrailoğulları üzerinden örnek verdi. Sonra bize de anlattı bunu. Şimdi nasıl anlattı? Yaşanmış ya da yaşanması muhtemel hak olarak anlattı dediğine göre gerçek olarak hani yaşanmış olarak da anlatılmış olabilir. Nasıl anlattı? O günkü pozisyonlar üzerinden benzeşim üzerinden anlattı. Ana fikrini ortaya koydu. Amacı şuydu siz de böyle yapmayın. Yani hasetlik yüzünden bir insanı öldürmeyin. Sonrasında ana fikrinin ne olduğunu gene buradan da çıkarabiliriz. Bu soruları sorduğunuzu anlamak biraz daha kolay oluyor. Evet. Ha şu yönüyle örtüşmüyor. Hani kadınlar da giriyor ya işin içine. O yüzden diyor. Hayır şöyle Adem'in iki oğlu olarak anlatılırsa olmuyor. Şeyde öyle mi anlatıyormuş Tevrat'ta? Yani ilk insan Adem'in oğulları. O yönüyle evet olay benzerliği var fakat Adem'in iki oğlu olup olmadığını bilmiyoruz. Tevrat'ta İsrailoğulları arasında geçip geçmediğini düşünmüşler. Ve evet İsrailoğulları arasında geçtiği yönünde kuvvetli deliller olduğunu söylemişler. Özellikle Hasan Basri. Bir başkası daha söylüyor da onun ismini not almadığım için almışım. İbni Abbas'dan da gelen rivayet var. O tersini söylüyor. Maturi değil. Mesela bu konuda tercihte şey kalıyor. Oraya geldiğimde onları tekrar söyleyeyim. Şimdi devam edelim. Kısa değil haber olarak geçiyor bir de. Bak ben hep kısa dedim ya. Orada nebe diye geçiyor. Yani haber olarak veriliyor onlara. Bir kısa değil. Halbuki Yusuf kısa olarak anlatıyor. Negusu diye kısalandırılmış olarak anlatılıyor. Burada haber olarak veriyor. Bu da farklı bir anlam alanı sağlıyor mu bilmiyorum. Evet sağlaması lazım diye düşünüyorum. Çünkü kısa olsaydı kısa olarak söylerdi. Ama haber olarak veriyor. Sonra iki Ademoğlu mu yoksa Hasan Basri'den gelen rivayetler bu yönde. Adem'in iki oğlu mu? Hasan Basri iki Ademoğlundan bahsediyor. Hatta İsrailoğullarından iki Ademoğullarından. İbni Abbas rivayeti de şöyle. Adem'in iki oğlunun ilk insanları olduğunu söylüyor. Ama biz şunu reddederek başlamıştık değil mi? Adem ve Havva var. İlk başta Adem sonra Havva. Sonra çocukları ikiz oluyor. Çapraz evlendiriyor. Biz bunu kabullenmiyoruz zaten ana paradigma olarak. Bunu kabullenmeyince o zaman bu hikayenin, kıssanın, haberin bizdeki karşılığı doğrudan İsrailoğullarından. İki adam olması gerekiyor. Elbette paradigma evvel dedik de evet böyle de olmuş olabilir diyebiliriz de. Ama hiç yaşanmamış da olabilir. Yani evet. Hak olarak anlatması anlam ve amaçlı olarak bilinen bir şeyi tekrar etmesi anlamına da geliyor olabilir. Şimdi İbni Abbas öyle olduğunu söylüyor. Yani gerçekten Adem'in iki oğluydu diyor. Kızlarla evlenme konusunda kurban kesme ve kabulü konusunda da detaylara giriyor İbni Abbas. İbni Abbas yani Abbas'ın oğlu. Peygamberimizin yeğeni. Bunu nereden öğrendi? Elbette orada yaşayan Yahudilerden öğrendi. Peki bu hikayeyi Yahudiler biliyor muydu? Evet çok iyi bildikleri bir şeyi anlattı onlara değil mi? Bakın hiç bilinmeyen bir şeyi anlatmamış oldu. Peki Yahudiler bu hikayeyi duyduklarında bu Kur'an'daki haberi duyduklarında ne anladılar? Evet biz Muhammed'i öldürmeyelim kardeşim. Ya öldürmemeliyiz en azından bunu çıkarmış olabilirler değil mi? Bakın Miktat böyle bir sonuç çıkardı mı? Önceki olaydan evet çıkardı. Bunlar da bunu çok rahat anladılar ve çıkardılar. Bu durumda hangi kızla kim evlensin diye Allah'a tercih yaptırmak tuhaf değil mi? Mesela ben de bunu soru olarak koymuşum. Şöyle. Hani o şu kızla evlenmek istiyor, bu bu kızla evlenmek istiyor. Yani haklarını değiştirmek istiyorlar. Peki o zaman Allah'a soralım. Allah'a bir kurban verelim. Hangi kızla evleneceğimize Allah karar versin. Ya buna da Allah karar vermesin mümkünse ya değil mi? Bak olayın asıl rivayetin konusu bu. İbn-i Abbas'dan gelen. Allah'a eş seçtiriyorlar abi. Bunun da mantıksız tarafları var değil mi? Yani Allah seçsin kiminle evlendirmesinden deyip en son kararsızlığı Allah'a bırakıyorlar. Bunun içinde ne yapalım? Kurban sunalım. Kurbanın kiminki kabul edilirse o istediği kıza evlensin. Bak gönülde bizi var ya orada muhterem de bir karakter çıkarmışlar. İki tane bülbülü var elinde. Olayla ilgili bir şey oluyor. Salıyor onu yerim verse Mekkeli müşriklerin faloklarıyla yaptıkları şeyin aynısı. 90. ayete geldiğimizde orada genel detaylarıyla göreceğiz inşallah onu da. O zaman dizinin yapımcısını Halka ne kadar da böyle hurafe basıyorlar değil mi? Zaten bu hurafenin temeli var. Halka iyice basıyorlar bunu. İnsanlar da deli gibi izliyorlar. Bak güneş toplayan adam var. Derviş var orada. O derviş ile bir sürü hurafe sokuyorlar halkın kafasına. Neydi onun adı? Diriliş Ertuğrul. Hurafeyi dolduruyorlar insanların kafasına. Kral abi geldikten sonra Allah diyor bunlar sönüyor. Kral abi yardım ediyordu. Sıkıştığı zaman yok ona bir şey giydirdi. Adlet gibi bir şey bu şeyin üstündeyken sana hiçbir şey olmayacaktı. O çıkıyor herhalde. Maalesef. Şimdi bu konuda Maturedi önemli adamlardan birisi değil mi? Hem tefsirde hem kelamda. Bizim aynı zamanda itikadda imamımız öyle. Şöyle diyor Maturedi Ne var ki olayın nasıl vuku bulduğunu neden kaynaklandığını ve sözü edilen iki kişinin Adem'in kendi çocukları olup olmadığını bilmemekteyiz. Bilmeye de ihtiyacımız yoktur. Deminden beri söylemeye çalıştığım şey olayın özünü hasetlik yüzünden insanı öldürmeye kalkmayın. Bu bütün insanları öldürmüşsünüz gibidir. Nasıl bütün insanları öldürmek? Bir tane haram aylarda savaşmakla ilgili fitne adam öldürmekten daha büyük bir suçtur. Öldürmenin yolunu açarsanız basit sebeplerle bütün insanların ölümüne de kapağı alamış olursunuz. Bütün insanları öldürmeye açık hale getirirsiniz. Eğer bir insanı yaşatmayı da yol haline getirirseniz bütün insanların yaşaması için kapağı alamış olursunuz. Maturediden sonra anlatılacak şeyin mahiyeti. Hak olarak yani anlamlı ve amaçlı olarak anlat. Bir amacı olduğu bu anlatmanın bir amacı var. Bir anlamı var. Bu amaç doğrultusunda size bu anlatıldı. Mesaj içinde okuduğunuzda Medine Yahudilerine şunu söylüyor. Rasul'ü öldürmeye çalışmayın haset yüzünden. Hasetli değil mi Yahudiler? Çıkmadı ve bunu kıskançlık sebebi yaptılar. Veya hak yani gerçek olarak anlat demiş olabilir. Bu durumda sorular çıkıyor ortaya. Cevapları insanlar dolduruyorlar. Vahiy olma özelliği kalmıyor o zamandan. Onlar kabirli kızla evlenme meselesi vardı. Birisi ot koydu, birisi böcek koydu. Birisi kurban koydu. Vahiyin boş kalan yerini insan dolduruyor. Bu seferde vahiyin vahiy olma özelliği kalmıyor. Böyle bir sorun ortaya çıkıyor. Allah niye böyle bir boşluk bıraksın? İnsanlara alan açmış olsun. Öldürme fiili kıssanın temelini oluşturuyor. Kıssanın temelinden bir tanesi de haset kıskançlık. Olayın sebebi sununun kabul edilmemesi gibi duruyor. Hangi sebeplerle böyle oldu? Sonucunda kabul edilmeme neden cinayete vardı? Bilinmiyor. Kıskançlığın sebebi Allah'a yakınlık uzaklık mı? O bilinmiyor. Birinin saklar sahibi olduğu ima söylendiğine göre de böyle bir kıskançlık Allah'la arasındaki bağın kıskanıldığı gibi bir sonuç ayetten çıkarılabilir. Nasıl kabul edilmeli de belli değil. Ama bunu anlayanlar ikisi. Toplum bunu kavrayabiliyor. Şöyle düşün. Ama magazin olarak çok da havalı oluyor. Ben çocukken böyle dinlediğimde mesela çok daha güzeldi. Onların kızlar için mücadele ediyorlar. Hiç unutmam mesela ben bunu. Yusuf'un hikayesini hiç unutmam. Karı çok güzelmiş falan böyle. Yusuf da çok güzelmiş. Böyle anlatılınca hile oluyor. Hangi kadın? Monica Bailey gibi. Esmer bir kadın gibi. Mısırlı bir kadın sonuçta diyor. Güzelmiş. Cleopatra'nın da mısırlı olmadığını falan söylüyordu bir tanesi. Çekik gözlüğü yapıyordu bizim Türk diline. Ben onu Çekik Gözlüğü olarak hatırlamadım. Yusuf da. Hazreti Yusuf değil mi? Yusuf'a bakmadım. Kanal G'deki dizi değil mi Hazreti Yusuf? Neden Hazreti Yusuf? Kayıt ederek izlemiştim. Bu arada ana başına bu var. En az 5-6 ramadan izlemişimdir o Yusuf filmini. Ben bir bölümünü bizde izleyemedim. Bir de Hazreti Ömer'den izlemedim. Olay ne oldu? Hazreti Yusuf filmine bak. O da Türk filmi daha çıkışlı. Tabi'ye bak. Tabi'nin içinde olabilir. 12 mi? O zaman bitirdim. Bu olayı bitirelim en azından. Toplu olarak okuyup değerlendiriyoruz. Şimdi sunu bir ibadet çeşidi ise İsrailoğullarınki ile aynı. İsrailoğullarının diliyle anlatılmış. Onların terminolojisi kullanılarak anlatılmış. İlk elçi Adem'in oğulları ise bu durumda ibadetler de belirlenmiş oluyor. Çok erken vakitte kurban ibadeti. Daha ilk oğullar bunlar. Şimdi kurban keselim gibi. Acayip bir ibadet çeşidi var. İki kardeş veya iki aynı türden kabileden insan arasına geçiyor. İki kardeş olabilir, iki farklı insan olabilir. İki aynı kabileden, iki aynı dinden insan arasında geçtiğini anlıyoruz. Olayın sebebi tam detaylı bilinmiyor ama sunu ibadet çeşidi olarak veriliyor. Olayın geçtiği zaman biliniyor mu? Hayır. Mekan biliniyor mu? Hayır. Kişiler biliniyor mu? Hayır. Peki tefsirlerin yoğunlaştığı yer neresi? Olayın özü ne abi? Olayın özü Medine Yahudilerine. Sizin bu Yahudilerden iki kişinin hasetle birbirini öldürmesi gibi siz de Muhammed'e bunu yapmayın. Özü bu. Fakat burada bir cümlelik ifade tefsirlerde maalesef yüzlerce sayfanın arasında kaybolup gidiyor. Biz nasıl peşinde koşmayı çok seviyoruz. Zihnimizi gıdıklıyor ya dedektif romanları gibi. O yüzden onun peşinde koşuyor. Bu haliyle haber olmaktan çok bir örneklik bir mesele konuyu anlatan bir kıssa haline gelmiş olduk. Olay karşısında tavırlar şu. Bir taraf öfkeli ve belki kıskanç. Diğer taraf sakin, tevekkül ve korkulu alemlerin Rabbine karşı. İki ayrı insanın iki ayrı tavrı verilmiş. Eğer kıskançlık olayı varsa bu durumda Medineli Yahudilerin Rasul üzerinden kıskançlıklarıyla bir bağ kurulabilir mi? Evet. Bir taraf saldırgan diğer taraf savunmada bile değil. Bakın ben kendimi savunmayacağım bile diyor. Bu bize Medine'deki durumumu anlatıyor. Böyle değil. Böyle değil. Neden? Çünkü Rasul kendisini savunuyor değil mi onlara karşı? Bir taraf cehennemi hak edecek diğer taraf cennetten umutlu. Böyle bir tutum var. İki kişinin tutumu. Nihayet cinayet gerçekleşti ve ceset sorun olduğu anlaşıldı. Değil mi? Şimdi cinayet gerçekleşti. Çok büyük bir pişmanlık duyduğuna cinayet söylüyor mu bize? Ve büyük bir hüsrana uğruyor. Şimdi asıl cine işin dedektifli kısmına gelelim. Adem ilk elçi ise o güne kadar insanların ölünce ne yapılacağı bilinmiyor muydu? Bir an önce insan ölürse ona ne yaparız? Ortalıkta mı bırakırız? Ne yaparız? Bu bilinmiyor muydu? Ya da şöyle söyleyeyim. İsrailoğullarından iki adamsa bugüne kadar insan ölünce ne yapılıyordu? Bilinmiyor mu bu? Bak şimdi tam şurada şunu göreceğiz. Bu bir cinayet örtmesi işi miydi acaba? Bak iki adam var ve bir toplum var arka planda. Çünkü ibadetler var. Diğer insanlar var. Kıskanılacak mallar var ve toplum olmalı. Değil mi? Allah şöyle dediğini de biz biliyoruz. Bir topluluk haline geliyor insanlar. Önce toplu bir ümmettiler. Sonra aralarında problem çıkınca diyor ki Allah o zaman elçiler gönderdik. Bak olayın başlangıcı burada daha farklı değil mi şimdi? Bir toplum var. Onlar tek bir ümmet değil. Toplumcular. Aralarında sorun çıkarınca peygamber gönderiyoruz. Koca bir toplum var. Şimdi böyle anladığımızda cinayeti örtbas etmek aklınıza yattı mı? Ben bunu bir yerde okumuş değilim ama ilk aklıma gelen bu. Arkadaş bir ceset var ortada değil mi? Adam şey tedirgin oluyor. Korku var. Pişmanlık var. Ya bu ceset demek şu demek. Cinayet demek. Ceset yoksa cinayet de yok. Yani bugünkü tabirle. Ateizm bunu kullanıyor genelde yanlış mı? Evet kusursuz. Kusursuz cinayet yoktur. Bak ilk tedirginlikle, korkuyla pişmanlıkla ne yapacağını bilmiyor. Cesedi yok etmesi lazım. Önce bu. Cesedi yok ederse cinayete dair izleri de yok etmiş olur. Bununla ne yapmış olur? Günahından mı kurtulacak? Hayır. Toplumsal baskıdan kurtulacak değil mi? İnsanın birinci tedirginliği bu. Neden cesetleri yok etmeye çalışıyor insanlar? Allah'tan korktukları için mi? Hayır. Toplumsal bir cezadan ve baskıdan kurtulmak için bunu yapıyorlar. Bence kabil denilebilecek adamın ilk tedirgin olduğu şey cesetten kurtulmak. Cesetten nasıl kurtulacak? Öyle bir telaş. Hiç adam öldürmedik bugüne kadar ama öldürmüş olsak herhalde çok büyük bir yani çok ilk yaptığınız şey lan ne olacak şimdi? Böyle bir ceset var ortada. Önce cesetten kurtulmayı düşünüyor. Zaten şey yakalım dediğin doğru yani o vakaları okuyoruz ama önce ne yapıyorlar? Cesetten kurtulmaya çalışıyorlar. Eğer çok açık bir intikam, çok böyle cesaretli yapılmış bir iş değilse göstere göstere yapılmış bir iş değilse önce cesetten kurtulmaya çalışıyorlar ve saçma sapan bir sürü yöntem deniyorlar. Benzinle yakıyorlar, gidiyorlar toprağa gömüyorlar parçalıyorlar, şeydeki Breaking Bad'deki gibi asiste eritiyorlar. Büyük bidonu almayı unutuyorlar. Öyle şeyler oluyor. Ya da belga dolmanlar. Evet. Yani buradaki vurguyu ben böyle anlamaya çalıştım. Yani cesetten kurtulma telaşı. Kargayı buraya bağlamaya çalışıyorum. Saçma olabilir bak bundan sonraki yorumları. Bundan sonra güzel bir dizi jenerası çıkıyor. Kelime olarak mı? Ben de hatırlamıyorum ya. Kurabiye diye bir hesap var yalnız. Karganın kargaya benzediği gibi fikirler. Benzer şekilde geçiyor. Olabilir. Emin değilim. Bir saklama işi olabilir. Geçmiyor muymuş? Açık Kur'an'dan mı yaptın? Ne güzel bir şey değil mi Açık Kur'an? Şimdi İsrailoğulları'ndan sonraki dönem ise bu durumda yine gömme işlemi bilinen bir işlem değil mi? Bakın İsrailoğulları'ndan sonra gömme işlemi bilinen bir işlem. Buradaki telaş nasıl gömdüm değil, nasıl cesedi yok ettim telaşı olmalı. Bu durumda cinayeti örtbas etme girişimini kargadan ilhamla almış olmalı. Şimdi daha büyük bir sorun çıkıyor ortada. Yani Allah cinayeti örtbas mı ettiriyor? Bakın. Kargadan ilhamla diyorum da kargada çok uçuk tutuşturulamıyor ki. Şöyle bir şey, telaş suresinde başka bir surede miydi? Tahrim suresinde diyor ya Peygamberimiz eşlerinden birinden duyuyor olayı. Sana kim söyledi bunu dediğinde bana her şeyden haberi olan Allah söyledi diyordu. Biz nasıl deriz birinden öğrendiyse ki anlatılarda birinden öğreniyor eşlerinin birinden rivayetlerde. Bana kuşlar söyledi deriz. Bana Allah öğretti diyoruz. Burada vahiy yoluyla öğretildiği gibi şeyler de var. Burada da kargayı Allah gönderiyor ama karga oraya Allah'ın koyduğu sebeplerle de geliyor olabilir. Anladınız mı bu dediğimi? Yani bu o anlamda olabilir. Gömme işleri neden ön planda dedik? Bir cesedi saklama yani cinayeti örtbas etme olabilir. Karga kadar olamamak pişmanlığı ne ile izah edilecek şimdi? Yani bunu düşünüyorum bir yandan da. Cinayet şaşkınlığını görmezden mi geldiniz? Ortada bir cinayet ve büyük bir olay var. Ortada çok büyük bir cinayet olayı var. Bunu gözden kaçırıyoruz biz karga olayını anlamaya çalışırken. Karganın gömme olayını anlamaya çalışırken. Tefsirlerde de bu yönünde çok fazla vurgu yapılmadığını gördüm. Öldürenler itirafı şu. Bunu göz ardı etmeden anlamaya çalışmak lazım. Şimdi bir pişmanlık var. Cinayetin hemen ardından geliyor bu pişmanlık. Bu pişmanlığın bir tarafı Allah korkusu bir tarafı toplumun cezalandırması değil mi? Toplumun cezalandırmasından da cesedi yok ederek kurtulmaya çalışabilir. Bu noktada cinayet saklamak daha şaşkın çıkıyor. Şaşkınlık, korku, panik, akıl edemediği bir şeyi karga ona akıl ettirmiyor. İlhamla akıl ediyor cinayeti örtmek için. Böyle bir akış içinde yani cinayeti örtme planıyla sorun ortaya çıkıyor. Bu durumda cinayetin saklanması için kargayı Allah göndermiş oluyor. Allah cinayeti örtmesini istiyor. Hayır karganın gelişi Allah'ın sayesinde şeklinde de anlaşılabilir. Saldırganlık kötüdür. Savunma haktır. Burada savunma ile ilgili hükümler çıkarılamaz. Tamam. Ama şey konuşulmuş onu da söyleyeyim. Birinin günahını başkası yüklenmez. Bunu da söyledim. Konuşulmuş. Gereksiz bir tartışma. Savunma hakkı kutsaldırır diye ceza kapılmadan. Evet. Bu... Şimdi bir de pişmanlık var. Nademin olmuş bu adam. Yani çok pişman olmuş gerçekten. Şimdi tam devamında şunu söylüyor aslında değil mi? Bak pişman oldu. Çok büyük bir hüsrana uğradı. Medineli Yahudilere bir şey söylüyor değil mi? Pişman olursunuz. Bak bu planları yapmayın. Nitekim pişman oldular mı? Üç büyük kabile de pişman edildi. Yani pişman olmasalar bile pişman edildi. Böyle bir şeye kalkışmayın. Devamındaki ayet çok önemli. Bundan dolayı. Onu okurken söyledim ya. Bundan dolayı İsrail oğullarına yazıldı. Ne yazıldı? Birini öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. Yaşatmak da yaşatmak gibidir bütün insanları. Bağ kurulmalı mı? Evet. Kesinlikle bu iki olay arasında bağ kurulmalı. Maturedi iki ayrı yorum arasında tercih yapmaktan çekilmiş dedik. Sonraki ayetlerde adam öldürme yani cinayetlerle ilgili ilke veriliyor İsrail oğullarına. Sonraki ayetlerde bazı suçlar ve cezaları üzerine durulacak. Onu bir haftaya yapalım. Sonra rasulü öldürmeye niyetlenmeleri konusunda önceki ayetlerde görmüştük diye bitirelim. Burada bazı suçlar ve cezaları özellikle infazlar konusunda detaylar var. Onları da yine haftaya konuşalım inşallah. Bu hafta daha fazla zorlamayalım.

Listen Next

Other Creators