Home Page
cover of xxx
xxx

xxx

ipek kocaman

0 followers

00:00-16:11

Nothing to say, yet

Podcastspeechnarrationmonologuespeech synthesizerclicking

Audio hosting, extended storage and much more

AI Mastering

Transcription

Hello, welcome to the Peanut Butter Podcast. Today, I will start with the story of Peanut Butter. Then, I want to talk a little bit about our perception of perfection. Because, well... this is a topic that really bothers me. The story of Peanut Butter starts in December 2021. I am running and suddenly, an image of Peanut Butter sitting on a shelf for a long time appears in my mind. And I realize how much I resemble it. With the layer of oil on top. The peanuts separate from the oil. It looks different from every angle. In pieces. When you try to taste it, you taste the oil. If you remove the oil, you are left with dry peanuts. So actually... it becomes Peanut Butter when you mix it, but... if you don't mix it... it becomes something else. I am neither the oil nor the peanuts. I am a mixture of both. I think we need to look at our mistakes, wrongs, rights Merhaba, Fıstık Ezmesi Podcast'a hoş geldin. Fıstık Ezmesi'nin hikayesiyle başlayacağım bugün. Sonrasında da mükemmellik algımıza birazcık girmek istiyorum. Çünkü, zira... Bu beni çok çok çok rahatsız eden bir konu. Şimdi, Fıstık Ezmesi'nin hikayesi 2021 Aralık'ta başlıyor. Ben koşuyorum. Koşarken de bir anda tezgah üzerinde uzun bir süredir bekleyen bir fıstık ezmesi görüntüsü canlanıyor gözümde. Ve bir anda ona ne kadar benzediğimi fark ediyorum. Üstüne duran yağ tabakasıyla. Fıstığı ayrı yerde, yağı ayrı yerde. Her yerden baksam başka gözüküyor. Parça parça. Tadını almaya çalışsan yağının tadını alıyorsun. Yağı kaldırsan üstünden, altta kuru kuru fıstık kalıyor. Yani aslında... Karıştırsan o bir fıstık ezmesi ama... Eğer karıştırmazsan... Başka başka şeyler işte. Ben ne yağım, ne o fıstık. Ben ikisinin karışımıyım. Bence hatalarımıza, yanlışlarımıza, doğrularımıza ve yaratıcılığımıza bu şekilde bakmamız gerekiyor. Biz bir bütünüz. Bunlar bizim bir parçamız. Onları sadece kabul ettiğimiz zaman gerçekten tam oluyoruz. O dönem... Şu bir dönemde fıstık ezmesini yazdığım dönem. Dizinin bir eşim olduğu bir dönemde. Yeni doğumu yapmıştım. Hayatım tamamen değişmişti. Bir kere... Şunu çok iyi bence düşünmemiz gerekiyor. Bir çocuk doğduğu zaman... Bir anne... Bir anne olduğu zaman... Ailede... Sadece bir doğum olmuyor. Bir sürü, bir sürü ölüm oluyor. Ölüm değer bu arada. O doğuma diğer ölümler değer. Bence benim ölmem güzel oldu. Açıkçası yeni ipeği eski ipeğe göre çok daha fazla sevdim. Çünkü kendimle ilgili farkındalıklarım çok arttı. Ben o dönem... Gerçekten herkesin beni parça parça gördüğü... Kendimi parça parça gördüğü... Bir türlü bütününe ulaşamadığım... Ve her bakanın beni farklı bir yerden... Farklı bir şekilde gördüğü bir yerdeydim. Ben neydim? Ben kimdim? Bunun peşine düşmüştüm. Ama cevaplar çok zordu. Sanki bir zincir, birbirine girmiş. Bir kolyenin zinciri. Böyle ayırmak ona o kadar zor ki... Yapışmış gibi birbirine... Öyle bir haldeydim. Biliyorum bu bir insanlık hali. Ve hepimiz bazen öyle dönemlerden geçiyoruz. Nasıl çözeceğiz ya bunu? Neresinden çıkacağız bunun? Nasıl törenin sonu gözükecek? Nerede ışığı göreceğiz diye... Ben de o dönem hissediyordum. Hissediyordum da değil aslında. Görüyordum. Bende öyle işliyor olaylar. Hep bir görsel bir şey var kafamda. Hep o. Bütün her yeri kaplıyor yani. Bir kayaya tırmanıyordum. Ama kayayı görüyordum. Sağım kaya, solum kaya, üstüm kaya. Alta bakamıyorum zaten. Başım dönüyor. Ve şey bekliyordum hep. Ne zaman çıkacağım abi bu kayanın üstüne? Ne zaman çıkacağım yani kayanın üstüne? Peki göreceğim. Nereden geldim? Neler yaşadım? Ve bu yolda... Bu yol beni nasıl buraya getirdi? Bu kayaya nasıl getirdi? Ve nasıl bu kayadan çıkmaya başardım diye. Ve sonra hep istiyordum ki bir şeyleri anlatabileyim. Onu açtıktan sonra o kayayı. Çünkü o kayanın tırmanışında olmak çok zor. Gerçekten çaresiz hissettiğiniz bir yer. Doğumla beraber bir sürü ölüm oluyor dedim. Eski sizin ölümü oluyor. Yani vücudunuzun ölümü. Kendinizi ayırdığınız zamanın ölümü. Rutinlerinizin ölümü. Eşinizle ilişkinizin ölümü. Ve hiç bilmediğiniz, hiç görmediğiniz yeni rutinler, yeni stres alanları oluşuyor. Dolayısıyla inanılmaz değiştirici ve dönüştürücü bir süreç. Zaten doğum da öyle. Sanki doğum, normal yaptığın zaman. Ki normali tartışırız ama ayrı bir podcast bölümü olarak. Normal yaptığın zaman şey oluyor. Öyle zor ki sizi hazırlıyor. Bu sancılı bir şey olacak. Ben doğum yapacağım zaman babaannem aramıştım. O köyde doğurduk kendi kendine. Babamı ve hanımı. Nasıl diye sormuştum. Beklediğim şey kolay. O zaman kolaydı. Biz gözümüzde büyüttüğümüz için zor. Böyle bir yanıt bekliyordum. Ne yazık ki öyle söylemedi. Tamamen dürüst bir cevap verdi. Dedi ki bir şey yaratıyorsun. Bir canlı dünyaya getiriyorsun. O zaman kolay olmaz. Bence çok haklı. Hiçbir yaratım süreci hiçbir şekilde kolay olmuyor. Mutlaka ki gidenler ve gelenler oluyor. Gidenler çok fazla. Gidenler bildiğiniz, tanıdığımız şeyler. Bir rüyası, bir ölüm söz konusu. Gelenler hiç bilmediğiniz, kontrolümüzün dışında olan şeyler. Tanımadığımız şeyler. Bir yandan büyük bir mutluluk. Bir yandan büyük bir neşe. Ama bir yandan büyük bir zorluk. Derine hamileyken bir sürü kitap aldık. Ebeveynlik nasıl yapılır. Nasıl olacak bu iş diye. Onları okurken şey olduk. Yani evet ebeveynlik yapmakla da öğreniyorsun bir şeyler ama şeyi de öğreniyorsun. Sana nasıl ebeveynlik yapıldığını ve sana ebeveynlik yapılırken yapılan hataların bunları bilerek yaptıklarını söylemiyorum kesinlikle ama nelere mal olduğunu, seni nasıl yapılaştırdığını ben sanırım bu skiz ne skiz ne yazdığımda aynı döneme denk geliyor. Terapiyle başladım. Yani aslında o parçalandığımı gördüğüm zaman yani görsel olarak gözümde canlandığı zaman tam olarak o zamanlar benim aynı şekilde de terapiye başladığım zamanlar. Yani o parçaları birleştirmek için. Bunu yapmak istiyordum çünkü benim gibi tırmananlar için, benim gibi düğüm olmuş zincirlerini çözemeyenler için bir yol gösterici olabilmesini umuyordum. Gerçekten böyle bir hedefim vardı çünkü çok zorlanıyordum. Şimdi bu podcastı hazırladığım zaman aslında bunun için bir başlangıç yani benim nasıl yol aldığımla ilgili nereye gittiğimle ilgili bir başlangıç. Bunu anlatmak ihtiyacı içerisinde oluşum. Ve kendimi sonrasında tekrar nasıl yapılandırdığım, yani tekrar baştan yaratma sürecine giriyorsun çünkü kendini, öldün çünkü. Ve bir yeniden varoluş süreci de var. Bunu paylaşırken amacımın mükemmel olmamak olduğunu anlamışsınızdır, mükemmel olma gibi aslında bir hedefim olmadığını. Ama aynı zamanda hedefim olmadığından ziyade mükemmel olmaktan hiç hoşlanmıyorum. Mükemmel olmanın hiçbir şeyden hoşlanmıyorum. Bana çok fake, çok acayip sahte geliyor. Hepimizin hataları var, hepimizin eksik canları ve bence bu çok güzel. Bu bizim eksik yerlerimiz, bizim özgün yanlarımız. Korumamız gereken, taşımamız gereken, kabullenmemiz, şefkatle yaklaşmamız, sahiplenmemiz gereken yerlerimiz. Onları daha çok utanarak, saklayarak, göstermemeye çalışarak, belirli bir rıhın, belirli bir maskenin altına gizleyerek aramaya çıkıyoruz. Ama burası bir arena olmak zorunda değil diye düşünüyorum. Burası neden birbirimize destek olduğumuz, neden birbirimize kol kanat gerdiğimiz bir yer olmasın. Tek hedefim bu çünkü gerçekten de birbirimize köstek olmak konusunda acayip bir ustayız. Şeyi düşündüm, neden bu podcast'ı dinlediğim zaman, ben podcast yaparken bile hatalarımı fark ettim ve podcast'ı dinlediğim zaman, defalarca dinledim bitirdikten sonra ses kaydını. Bir sürü hatamı gördüm, havada kalan hikayeler, birbirine bağlanmayan cümleler, tekrarlanan kelimeler, tembel konuşmalar. Bunu düzeltebilirdim çünkü gördüğüm hatayı düzeltebilirim ama şey diye düşündüm, bunu yolda düzeltebilirim sanki. Bu benim başlangıcım. Nasılsa bir çocuk doğduğunda kumandaya klima dediği zaman gülüyorsak, bence insan olarak birbirimize de bu şekilde davranmalıyız. Bir çocuk olmamız gerekmemeli bence. İlk kez bir şey yapıyoruz, ilk kez yaptığımız şeyde kendimize bu kadar zorlanmamalıyız. Yani ip atlamaya başladık, ipi mükemmel atladığımızda bunu paylaşmamamız lazım. İlk atladığımızda paylaşmak daha da kıymetli bence. Çünkü o şey veriyor insana, ya bak bu halde yaptı. Bak işte çok iyi yapmıyor ama yatıyor. Yani çaba var. Bence bu çok kıymetli. Her şeyin en iyi yerde paylaşmamız gerektiği. Çünkü en iyi çok göreceli. Ne zaman en iyi olacak herkesin mükemmellik algısı başka bir yerde. Başka ne diyebilirim? Şöyle diyebilirim. Bir de şey düşündüm. Ama yapma amacımı unutmamalıyım. Neden yapıyorum? Sesimi bir alan aramak için. Sesimi çıkaracak bir yer aramak için yapıyorum. Ben bunu mükemmel yapmaya çalışarak eğer aslında onay kazanmak için yapıyorsam hedefimden biraz çıkmış oluyorum. Dolayısıyla bence ara ara kendimizi atlatmamız gereken bir soru bu. Gerçekten bunu bunun için yapıyorum. Bunu ne için yapıyorum? Bu en başta ben bu yola neden çıkmıştım? Bu ilerleyebilir mesela 100. bölüm falan. Ben yine kendime sormalıyım bence bunu. Ben bunu neden yapıyorum? Belki o zaman değişebilir bu arada. O da okey ama sormalıyım. Ve cevabımı dürüstçe vermeliyim diye düşünüyorum. Aynı zamanda evet bu kadar hatalar var. Benim göremediğim bir sürü hata da başka insanlar görecektir. Onlar daha mükemmel yetki insanlardır veya onların sınırları daha başka yerlerdedir. Şunu hatırlamalıyız bence. Başarılı olmadan hemen önce başarısızız. Yani deniyoruz, düşüyoruz, deniyoruz, düşüyoruz, deniyoruz, düşüyoruz, bir gün kalkıyoruz. Ben bunu şöyle bir seçim yaptım. Podcast yapmadan önce kalkmayı değil, podcast yaparken kalkmayı. Bu da olabilir çünkü. Yorum gelsin, kötü geri dönüşler olsun, okey. Belki bunlarla yeni bir bölüm çekelim. Bu benim bir şekilde malzemem olur. Üstüne konuşacak bir şey olur, üstüne düşünecek bir şey olur. Aslında birazcık da bu var. Çünkü üstüne bir şeyler, bir şeyleri düşünmek ve konuşmayı çok seviyorum. Bir yandan da şöyle bir şey yaptım. Bunu da paylaşmam. Bence faydalı olabilir birçok insanın için. 80 yaşında olduğumu düşündüm. 80 yaşında mı böyle kendi anneannelerimiz, babaannelerimiz gibi böyle bir yerde böyle bir kanepede uzanıyorum, daha az hareketsizim ve işte düşünüyorum ya, 39 yaşında işte o podcastı keşke yapmasaydım der miyim? Yani bunu düşündüğüm zaman neredeyse bir ömür, ben yaşadığım bir ömür kadar bir ömür daha yaşadığımı düşündüğüm zaman bunu diyeceğimi düşünmüyorum. Buraya daha ses kaydı bırakmamın, kendime bir alan açmaktan ziyade çok daha büyük artıları olduğunu düşünüyorum. Kendime düşünülecek alanlar yaratıyorum. Kendime bir deadline yaratıyorum. Kendime okunacak kitaplar, izlenecek filmler yaratıyorum. Kendime kendi ilgilendiğim konularda araştırma fırsatı yaratıyorum. Kendime bir iş yaratıyorum yani. Dolayısıyla güzel. Ben düştüm, düştüm, düştüm, düştüm ve şimdi kalktım mı? Yani her şey bitti ve çözüldü mü? Ve her şeyi çözdüm ve size bunun sırrını mı vereceğim? Hayır tabii ki. Ama biraz yol aldım ve böyle her şeyi çözen insanların anlatmasından çok sıkıldım. Gerçekten çünkü mesela diyorum ki birisi size sağlıklı beslenmek hakkında eğitim veriyor olsun işte. Burutan'sız, süssüz, şekersiz, besleniyor, işte bilmem kaç, seninki zaten 25 yaşında falan. Yani bu insanlığın size verebileceği şey evet, yani rutinlerini anlatabilir, evet. Kendisine olan faydalarını anlatabilir ama zararını görmeden, bu yolda çok düşüp kalkmadan, bu yolda çok da kezlemeden anlattığı şeyin açıkçası çok da faydalı olabileceğini yani düşen kalkana kıyasla denemek istiyorum aslında. Düşünmüyorum. Dolayısıyla bu da düşenler, tekrar düşenler, tekrar düşenler, içimdeki düğümleri çözemeyenler, sıkıntı üstünde sıkıntı yaşayanlar, nasıl çıkacağım, nereden çıkacağım bilemeyenler, bu yoldan geçenler, beni anlayanlar, umarım yanımda olurlar, umarım arkadaş oluruz, umarım yalnız yürüdüğüm bir yol olmaz bu. Çünkü biz sosyal varlıklarız ve birbirimize ihtiyacımız var. Teşekkür ediyorum.

Other Creators