black friday sale

Big christmas sale

Premium Access 35% OFF

Home Page
cover of ödev
ödev

ödev

sedanur6

0 followers

00:00-05:04

Nothing to say, yet

Voice Overspeechfemale speechwoman speakingnarrationmonologue

Audio hosting, extended storage and much more

AI Mastering

Transcription

The Sultan, Sultan Murat III, is troubled by a dream he had and decides to go out in disguise with Siyavuş Pasha. They come across a dead body and discuss who it might be. They decide to take the body to a mosque to prepare for burial. However, the vizier suggests they may have brought the wrong body without investigating. The Sultan goes to find the house of the deceased and learns about his charitable actions. He then returns to the mosque and realizes they need to find the correct body. Sultan üçüncü Murat da o gün değişik bir telaşe vardır, sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer, neşelidesiniz değil, üzüntülidesiniz hiç değil, ve zirazam siyavuş paşa sorar, hayrola sultanım, canını sıkan bir şey mi var, akşam garip bir rüya gördüm, hayırdır inşallah, hayır mı şer mi öğreneceğiz, nasıl yani, hazırlan, dışarı çıkıyoruz, ve ikisi molla kılığında çıkarlar sokaklara. Görünün o ki, padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir, ve gideceği yeri iyi bilir, hızlı ve kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner vefaya, zeyrekten aşağılara sallanır, un kapanı civarlarında soluklanır, etrafına daha bir dikkatle bakınır, iş yatama sırada, yerde yatan bir ceset gözlerine batar, ahaliyle aralarında şöyle bir konuşma geçer, — Kimdir bu? — Aman hocam, hiç bulaşma, ay yaşın biri işte derler. — Nereden biliyorsunuz? — Müsaade et de bilelim yani, kırk yıllık komşumuz, bir başkası da açıklamaya girişir. — Aslında iyi sanatkardır, arzablar çarşısında çalışır, namlunun haslını yapar, ancak kadandıklarının içkiyi fuhuşa harcar, hem şarap taşır evine, hem de nerede namlı mimli kadın varsa, takar peşine. Hele hele de yaşlı birinin çok öfkelidir, isterseniz komşularına sorunlar, sorun bakalım, onu cemaatte bir gören olmuş mu? Hasılı mahalleli döner ardını gider, bizim tedbili kıyafet molalar, kalırlar ortada, tam vezir de toplanıyordur ki, padişah sorar. — Nereye? — Bilmem, bu adamdan uzak durmaya yeğlersiniz sanırım. — Millet bu, çeker, gider, kimseye bir şey diyemem, ama biz gidemeyiz, öyle veya böyle tebaamızdır, defini tamamlanmamız gerek. — İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden. — Olmaz, rüyadaki hikmete çözemedik daha. — Peki, ne yapmamızı emir buyurursunuz? — Molala devam, naaşı kaldırmalıyız en azından. — Yapmayın sultanım, bunun yıkanması, paklanması var, kefenlenmesi, defnetmesi ve telkini. — Merak etme, ben beceririm, ama önce bir gasılhane bulmalıyız. — Şurada bir mahalle mescidi var ama… — Olmaz, vefat eden sen olsaydın, nereden kalkmak isterdin? — Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih camiden. — Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur, tanınmak istemem. — Ama Fatih camini iyi dedin, hadi yüklenelim. Ve gelirler camiye, vezir sağa sola koşturur, kefen ve tabut bulur, padişah bakır kazanları koyar ocağa, usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş ayan beyan güzelleşir sanki, bir nurdur aydınlanır anlamında, yüz eşkıyalara benzemez. Meçhul namlıcıyı kefenler, tabutu musalla taşına yatırırlar, ama namaz vaktine hayli var da daha, bir ara vezir, sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır. — Sultanım, yanlış yapıyoruz galiba, der. — Nasıl yani? — Heyecana kapıldık, cenazeyi sorup soruşturmadan getirdik buraya, kim bilir, belki hanımı, belki itimleri vardır. — Doğru öyle ya, neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Padişah, garip maceranın başladığı noktaya koşar, sorar, soruşturur, namlıcının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın aralar, hadis-i metanetle dinler, sanki bu vefatı bekler gibidir. — Hakkını helal et evladım, der, belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöküp, ellerini şakaklarına dayar. — Biliyor musun? — Oğlum, diye dertli dertli söylenir. Bizim efendi, bir alemdi vesselam. Akşamlara kadar nanın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir, satın alırdı, sonra getirip dökerdi helaya. — Niye? — Ümmeti Muhammed içmesin diye. — Hayret! Sonra malum kadınların ücretini öder, eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? — Aldım. — Öyleyse şimdi dinlenmeniz gerek derdi. O çeker gider, ben menkıbılar anlatırdım onlara. Bak sen, millet ne sanıyor halbuki? Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep muzak meclislere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi, tekbir alırken Kabe'yi görmeli, derdi. Öyle imam kaç tane kaldı şimdi? İşte bu yüzden nişancıya sofralara uzanırdı ya. Hatta bir gün, bak efendi dedim, sen böyle böyle yapıyorsun, ama komşular kötü belleyecek, inan cenazen kalacak ortada. Doğru öyle ya, kimseye zahmetim olmasın diye mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim, iş mezarla bitiyor mu dedim, seni kim yıkasın, kim kaldırsın dedim. Peki o ne dedi? Önce uzun uzun güldü. Sonra, Allah büyüktür hatun, hem padişahın işine dedi.

Other Creators